14 Temmuz 2007 Cumartesi

TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇ (TARİHİ GELİŞİMİ)



İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ. 1
2. TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇ (TARİHİ GELİŞİMİ) 2
3. İÇ GÖÇÜN SEBEPLERİ 3
4. DOĞU VE GÜNEYDOĞU BÖLGESİNDEN GÖÇ.. 5
5. DOĞU VE GÜNEYDOĞU VE ANADOLU’DA YAŞANAN ZORUNLU GÖÇ.. 5
a. Zorunlu Olarak Göç Edenlerin Yerleşim Sorunları 6
b. Zorunlu Göç Edenlerin İstihdam ve Geçim Sorunları 6
6. NÜFUSUN EKONOMİK KALKINMA ÜZERİNDEKİ TESİRLERİ 6
TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇÜN DEĞİŞEN YAPISI 7
KAYNAKÇA: 8













1. GİRİŞ
Nüfus problemlerinin insanlık tarihinde medeniyetin doğuşundan önce mevcut olduğu söylenir.[1] Yalnız ilk olarak nüfus problemini ilmi şekilde ele alan İngiliz iktisatçısı rahip Thomas Roberte Malthus’tur. Nüfus problemiyle ilgilenenler iki gruba ayrılır. Birinciler, Dünya nüfusunun artışından endişe duymaktadırlar. Bu görüşü müdafaa edenlere göre artan nüfusa karşılık istihsal miktarı da artmış ve istihsal artış trendinin nüfus artış trendi üstünde seyrettiğine işaret ederek nikbin bir görüşe sahip olmuşlar.
Diğer taraftan ikinciler, birincilerin tersine nüfusun artışını sorun olarak görmüşlerdir. Dünyanın bir çok yerinde artan nüfusa karşılık istihsalin yeterli artış göstermediğini işaret etmişler ve hatta artan nüfustan dolayı fert başına istihsal düşüşlerin olduğu belirtmişler.
Konumuz, Türkiye’nin Doğu ve Güney Doğu Bölgelerindeki göç hareketlerini ve bu göçün meydana getirdiği sosyo-ekonomik yapıdır.
2. TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇ (TARİHİ GELİŞİMİ)
Türkiye’deki iç göçün tarihini birbiriyle örtüşen dönemleri de içere ancak bazı temel özellikler ile ayırt edebileceğimiz dört temel dönemde ele alabiliriz.
“1923’den 1950’ye”, “1950’ler ve 1960’lar”, 1960’lar, 70’ler ve 80’ler” ve 1980 sonrası”. Bu ayırım tarihsel olmaktan çok ilgili sorunsal alanlarının farklılaştığı dönemleri yansıtmaktadır. 1923’ten itibaren başlattığımız ilk dönemde, önemli bir göç hareketi yaşanmamıştır. Bu dönemde kırdan kente ve kentten kente cılız bir göç söz konusudur.
Türkiye’de 1950’li yıllarla birlikte hızlanan köyden kente göçün, bu dönemde ülkenin kırsal alanlarındaki ekonomik ve toplumsal değişme ile başladığı ve hızlandığı görülmüştür. Türkiye’de toplumsal oluşum içinde tarımın makineleşmesi ve modernleşmesi, geleneksel toprak sahipliliği rejiminin değişmesi topraksızlaşma ya da toprakların belirli ellerde toplanması, ulaşım koşullarındaki gelişmeler gibi etkenlerle, kırsal alanlarda yaşayan nüfus kentsel alanlara doğru hareketlenmiş 50’li ve 60’lı yılların iç göçü ortaya çıkmıştır. Burada göçe ivme veren etkenler arasında nüfus artışı, tarımdaki düşük üretkenlik ve kırsal alanlardaki artan işsizlik ve eğitim nedeniyle kentlere yönelmedir. Bu dönem köyden ve köylülükten hızla kopma dönemidir.
1960 – 80’ler arası dönem, kentsel alanların kendi yapılarının ve bu yapılardaki dönüşümlerin iç göçe damgasını vurduğu dönemdir. Bu dönemde kırsal alanlardan akan işgücünü istihdam edecek sanayi aynı hızla gelişmemiş, diğer yandan kentsel alanlar gelen nüfusu barındıracak konut oluşumunu sağlayamamıştır. Sonuç olarak, gecekondularda yaşayan ve ikincil ekonomik sektörlerde geçimini sağlamaya çalışan bir göçmen kitlesi, kent nüfusunun ağırlıklı bir parçası haline gelmiştir. “Kentleşme” ve “Kentlileşme” farklılığı bu dönemde başlamıştır. Bu dönemde iç göçün önemli bir kısmının İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlere yönelmiştir.
1980’li ve 90’lı yıllar ülkede toplumsal oluşumunun, ekonomik serbest piyasa ekonomisi, özelleştirme gibi örgütlenmelere başlamıştır. Bu dönemde Türkiye’de iç göç, siyasi nedenlerinde katkısıyla giderek daha da yoğunlaştı. Zorunlu ve gönüllü göç ayırımı da bu yoğunluğun bir parçası oldu. Doğu ve Güney Doğudan hem can-mal güvenliği olmadığı için hem de bu bölgede süren savaş benzeri durum nedeniyle, binlerce insan göç etmek zorunda kaldı.
Bu göç çerçevesinde önemli oranda bir nüfus, önce daha güvenli görünen Diyarbakır, Van vb. civar illere, sonrada İstanbul, İzmir, Adana, Bursa, Mersin başta olmak üzere, Batı ve Orta Anadolu’ya göç ederek, söz konusu yerleşim yerlerinin zaten varolan kentsel sorunlarını olağan üstü boyutlarda yoğunlaştırdı.[2]
3. İÇ GÖÇÜN SEBEPLERİ
Ülkemiz içindeki demografik hareketlilik ve bu hareketliliğe bağlı olarak ortaya çıkan sorunlar özellikle son yıllardan büyük kentlerimizde ağırlıklı biçimde hissedilmiştir. Büyük kentlerimizin arasından İstanbul kenti bu sorunların olumsuz etkisi altında kalan en önemli yerleşme merkezlerinden biri olmuştur. Tarih boyunca çeşitli nedenlerle, göç olgusu Anadolu’da izlenmiştir. 1950’lerden bu yana Türkiye’nin sanayileşme sürecinden kaynaklanan sosyo-ekonomik yapısındaki önemli gelişmeler iç göç ve 1960 yılının oranlarından itibaren de dış göçe neden olmuştur.
§ Şehirlere olan göç olgusunun temel nedenleri ana hatlarıyla şunlardır;
§ Tarıma yeni teknolojinin gelişi;
§ Entensif tarım, toprak yetersizliği ve toprağın mirasla parçalanması;
§ Hızlı nüfus artışı ve yaşam biçiminin sınırlılığı;
§ Kentlerdeki sosyal ve kültürel imkanlardan yararlanma isteği;
§ Kentlerin iş yönünden çekiciliği;
§ Haberleşme ve ulaşım olanaklarındaki gelişmeler;
§ Çeşitli düzeylerde verilen yönetimle ilgili kararlar ve uygulanan politikalar.
Özellikle 1950’li yıllardan itibaren tarımsal alandaki makineleşme, tarımda gereksinme duyulan insan gücü miktarını azaltmıştır. Fazla insan gücü zorunlu olarak kırsal bölgeleri terk ederek iş bulma umuduyla göç etmiştir.
Hızlı nüfus artışı sonucunda tarımsal gelir yetersiz kalmış, tarımdaki işgücü fazlası iş bulmak, kendisinin ve ailesinin refahını yükseltmek ve kendinden sonra gelen nesle daha iyi bir ortam hazırlamak istemiyle büyük kentlere göç etmiştir.
Ayrıca gelişen ulaşım ağı, kırsal alanlardan kentlere ulaşımı da kolaylaştırmış ve iç göçü hızlandırmıştır.
Kırsal alanlardan veya ufak kentlerden büyük kentlere salt maddi yönden refah düzeyini yükseltmek isteyen yurttaşlar göç etmiştir. Özellikle İstanbul gibi, sosyal alt yapısı güçlü olan kentlere göçün nedeni, yurttaşların bu kentlerin mevcut eğitim, kültür ve sağlık hizmetlerinden faydalanma isteğidir. Dolayısı ile kent yaşamının bu tür çekici unsurları orta ve üst gelir grubundaki yurttaşlarımızın da büyük şehirlere göç etmelerine neden olmuştur. Devlet Planlama Teşkilatı’nın 1980 – 1985 arasında yapılan göçlerle ilgili yapmış olduğu araştırmadan bazı sonuçlar;
§ 1980 – 1985 döneminde beş yaşın üstünde her bin kişiden 65’şi (2.885.884 kişi) göç etmiştir.
§ Türkiye genelinde, 1985 yılında, kent nüfusunun %3,2’sini kırdan kente göç etmiş nüfus oluşturmuştur.
§ 1980 – 1985 döneminde sosyo-ekonomik bakımdan gelişmiş 19 il net göç alan il durumundadır. İstanbul, İzmir, İçel, Bursa, Kocaeli ve Ankara illeri ilk sırada yer almıştır.
§ 1980 – 1985 döneminde 48 il net göç veren il durumundadır. Net göç veren iller Türkiye’nin bütün bölgelerinde yer almakla birlikte Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde yoğunlaşmıştır.
§ 1980 – 1985 döneminde, göç edenlerin büyük çoğunluğu 15 – 64 yaş grubunda yoğunlaşmış, yaşlı ve genç nüfus daha az göç etmiştir.
§ 1980 – 1985 döneminde göç edenlerin çoğunluğu erkek nüfus teşkil etmektedir.
§ 1980 – 1985 döneminde, Türkiye gençliğine göre, okuma yazma durumu daha yüksek olan kişiler göç etmiştir.
§ 1980 – 1985 döneminde, kırdan kente göç edenler ise sırasıyla hizmetler, sanayi ve tarımla ilgili faaliyetlerde bulunmaktadırlar.
§ Son dönemlerde net göç alan illerin tamamı, sosyo-ekonomik bakımdan gelişmiş batı bölgelerinde yer almakta, buna karşılık en fazla net göç veren iller ise Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde bulunmaktadır.
§ Bu değerlendirmeler, metropollerin göç çekim merkezleri olma niteliklerini muhafaza ettiklerini, ancak metropollerin son dönemde belli bir doyum noktasına ulaşmış olmaları nedeniyle çevre illerin ve sanayi merkezlerinin göç çekim merkezleri haline dönüştüklerini göstermektedir.
4. DOĞU VE GÜNEYDOĞU BÖLGESİNDEN GÖÇ
Bir yandan terörün baskısı, diğer yandan demokrasi dışı baskıcı uygulamalar ve giderek ağırlaşarak büyüyen ekonomik ve toplumsal sorunlar yöre halkını; yerleşim yerlerini terk ederek, köylerini boşaltmaya ve toplu göçlere yöneltmektedir.
Doğu ve Güneydoğu bölgesi ile batı Türkiye arasındaki refah ve gelir farkı; doğudan batıya sermaye ve insan gücü göçüne neden olmaktadır. Bu göç, bazı dönemlerde temposunu arttırmakta; bölge, gelişme sürecinde sürekli kan kaybına uğramaktadır.
5. DOĞU VE GÜNEYDOĞU VE ANADOLU’DA YAŞANAN ZORUNLU GÖÇ
Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da son rakamlara göre, devletin güvenlik nedeniyle boşalttığı 3.193 köy ve göçe zorlanan 385.000 köy sakini var.[3] Zorunlu göç konusunda yapılan araştırmalarda, zorunlu göç edenlerin 1990 sonrasında önemli bir yüzdesinin bölgede can ve mal güvenliklerinin sağlanmaması nedeniyle göç ettikleri vurgulanmakta. Böylece can ve mal güvenliğinin sağlanmadığına inanan bu grup, bunun nedenleri olarak, araştırmanın yapıldığı yöreye göre değişen oranlarda PKK terörünü ve kolluk kuvvetlerinin baskısını göstermekte.[4]
Doğudaki sivil halk güvenlik güçlerinin teröre karşı yürüttüğü mücadelede uygulanan stratejiler ile devletle iş birliği yapan herkesi cezalandıran PKK’nın şiddetinin kıskacına sıkışmış durumdaydı. Örneğin; bir köylü, korucu olursa PKK tarafından öldürülme tehdidiyle yüz yüze gelirken, koruculuk sistemine katılmayı reddederse, güvenlik güçleri tarafından evinden ya da köyünden uzaklaşmaya zorlanmayı göze almak zorundaydı.[5] Aynı rapora göre, sık sık rastlanan bir başka durum, köyün bir kısmının koruculuk sistemine katılmasından sonra, katılmayan köylülerin göçe zorlanmasıdır.
a. Zorunlu Olarak Göç Edenlerin Yerleşim Sorunları
Köyleri boşaltılan insanlar, sorunlarıyla beraber dalga dalga, önce bölgedeki, arkasından tüm Türkiye’deki büyük kentlere taşınmaktadır. Bu insanlar köylerden ilçe ve il merkezlerine, bölgedeki Şanlıurfa, Van, Diyarbakır gibi şehirlere, batıda mevsimin uygun olduğu, tarım işçiliği gibi eğitim ve beceri gerektirmeyen istihdam alanları sağlayabilen Mersin, Adana, Antalya gibi şehirlere giderler.
Göç edenler kente geldiklerinde arsa çetelerinin tuzağına düşmektedir. Bu olgu, hem göç eden halk için, hem de yağmalanan devlet için çok önemli bir sorun durumundadır. Henüz bir konuta kavuşamamış bir konumda olan on binlerce insan, bir yakınının yanında, inşaatlarda, park, garaj gibi sağlıksız ortamlarda, kalabalık halde yaşamaya devam etmektedir.
b. Zorunlu Göç Edenlerin İstihdam ve Geçim Sorunları
Göç edenler beraberinde getirdikleri hayvanlarını ve diğer mallarını satarak bir süre bununla yaşamlarını sürdürmüşler, çalışarak kazanç sağlama olanağını genellikle elde edemediklerinden kısa sürede bu birikimlerini de eriterek tüketmişlerdir.
Göç edilen yerlerin ekonomik bakımından gelişmiş ve sanayileşmiş bölgeler olmaması, yeni yatırımların düzeyindeki yetersizlik, göç etmek zorunda bırakılanları genellikle tarım ve hayvancılık dışında bir meslek ve becerilerinin yokluğu, idarenin bu yurttaşlara yeni beceriler kazandırma arayışında olmaması gibi nedenlerle, bu yurttaşlarımız göç ettikleri kent merkezlerinde istihdam imkanı bulamamaktadır. Devletin soruna geçici çözüm sağlayarak “geçici istihdam projelerini” uygulamaya geçirmemiş olması, sorunların kabararak devamına neden olmaktadır.[6]
6. NÜFUSUN EKONOMİK KALKINMA ÜZERİNDEKİ TESİRLERİ
Ekonomik kalkınmayı tayin eden ve belirleyen şartlardan biri fert başına düşen gelirin yüksek olması veya yıldan yıla göstermesidir. Milli gelir ve fert başına gelir aşağıda işaret edeceğimiz nüfusun üç yönüyle yakından ilgilidir.


a. Nüfus hacmi ve milli gelir ilişkileri:
Nüfus hacmi ile ekonomik kalkınmadaki münasebetin şartları öyle olmalıdır ki, nüfus büyümesi ve ekonomi üzerindeki daima gelir artırıcı olsun. Yani nüfusun artması oranında gelirin artması da olmalıdır.[7]
b. Nüfus büyüme oranı ve kalkınma:
Nüfus büyümesi, yüksek büyüme oranlarına tabi olduğundan ve diğer istihsal faktörlerinde bir değişme olmadığı zaman, fert başına düşen istihsal miktarının azalmaması için yüksek yatırım hedeflerinin olması gerekir.[8]
c. Nüfusun yaş ve cinsiyet bakımından dağılım özellikleri ile iktisadi kalkınma ilişkileri:
Doğurganlık nüfusu büyüme haline tesir ettiği gibi, yapısına ve büyümesine de tesir eden doğum oranlarında bir düşme olmadığı zaman ölüm oranlarındaki azalma hızla nüfusun artmasına sebep olur.[9]
TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇÜN DEĞİŞEN YAPISI
1945 – 1950 döneminde başlayan kır – kent göçün temelinde, diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik ve sosyal gelişmeler egemendir. Karayolu ve motorlu taşıt ulaşımının artması ile birlikte köy ve kent arasında her türlü ilişki yoğunluk kazanmıştır. Haber kanallarının artması ile köylünün ve kentlinin sistemden “haberdar olma” ve buna göre karar almaları çabuklaşmış ve kolaylaşmıştır. Tarımda, traktörün yanı sıra üretimi artırıcı diğer girdi kullanımının yaygınlaşması, tarım alanlarını ve tarımsal üretimi artırırken, tarım ürünlerine olan talep de tarımın büyümesini etkilemiştir. Yüksek doğum, yüksek ölüm hızları ile düşük orandaki nüfus artışı yerine, gelişen tıp teknolojisinin yaygın halk sağlığı programları ile kullanılması sonucu, ölüm hızı düşmüştür. Yüksek doğum ve düşük ölüm hızları sonucu, yüksek nüfus artışının geçerli olduğu bir dönem yaşanmaya başlamıştır.

















KAYNAKÇA:
1. PİRİMOĞLU, Baki; Türkiye’de Nüfus Artışının Ekonomik Gelişmeye Tesirleri, Atatürk Üniversitesi Erzurum (1975)
2. İÇDUYGU, Ahmet; SİRKECİ, İbrahim; T.E.T. Tarih Vakfı (75 Yılda Köylerden Şehirlere) İstanbul; Şubat 1999
3. İLKKARACAN, İpek; İLKKARACAN, Pınar; T.E.T. Tarih Vakfı (75 Yılda Köylerden Şehirlere) İstanbul; Şubat 1999
4. Cumhuriyet Halk Partisi somut Politikalar Çalışma Grubu Doğu ve Güneydoğu Ön Raporu
5. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara






















Hiç yorum yok: