14 Temmuz 2007 Cumartesi

KOLOSTOMİ

KOLOSTOMİ
Ostomi bir açılma veya ağızlaştırma oluşturmak amacıyla yapılan cerrahi işlemlerin genel adı olarak kullanılmaktadır. Kolostomi kalın barsağın, ileostomi ince barsağın son kısmının karın duvarına ağızlaştırılması işlemleridir. Değişik yöntemlerle yapılan bu işlemlerin ortak amacı geçici veya kalıcı bir süre için barsak içeriğinin karın duvarından boşalmasını sağlamaktır. Bu ağızlaştırma işlemi ayrıca soluk borusu için trakeostomi, mide için gastrostomi, idrar kanalları ve yolları için ürostomi adı altında değişik amaçlarla uygulanmaktadır. Cerrahi bir işlem geçirme ile karşı karşıya kalan her insanda korkunun olması son derece doğaldır. Ayrıca kolostomi veya ileostomi yapılma gereğinin belirtilmesi durumunda bu üzüntü ve endişe artmaktadır. Bu tip bir işlem o zamana kadar gizlilikle sürdürülen normal bir yaşam fonksiyonunun belirgin hale gelmesi, mahremiyetin ortadan kalkması, bağımsızlığın kaybedilmesi, toplumsal hayatta önemli değişiklikler olabilmesi ve cinsel yaşamda sorunlar yaşanması gibi endişelerle birlikte hastayı değişik bir yaşam deneyimi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Ancak bilinmelidir ki bu işlem hayat kurtarmak veya hayatın emniyete alınması için yapılmaktadır. Binlerce insanın hayatı bu işlem sayesinde kurtulmuştur. Ameliyatın bu işlem nedeniyle reddedilmesi yaşamın kaybedilmesine neden olabilir. Ayrıca günümüzde hastaların bu problemlerini en aza indirebilmek için değişik cihazlar bulunmakta ve gün geçtikçe de gelişmektedirler.
Kolostominin Nedenleri Kolostomi acil durumlarda hayat kurtarmak amacıyla veya uygulanan bir girişimi korumak için yapılabilir. Bunun yanında uygulanacak olan cerrahi işlemde anüsün tamamen ortadan kaldırılma gereği veya anüsün kullanılamaması durumlarında dışkılama işlevinin gerçekliştirilmesi amacıyla da yapılabilir. Bu yüzden iki tip kolostomi vardır.
Geçici kolostomi:1- Kalın barsak tıkanmaları2- Barsak yaralanmaları3- Barsak delinmesi4- Doğumsal barsak anormallikleri5- Barsakta yapılan bir işlemin emniyetli iyileşmesini sağlamak6- Ciddi anüs hastalıkları ve yaralanmaları
Kalıcı kolostomi:1- Anüsün çıkartılması gereği olan hastalıklar2- Kalın barsağın son kısmı ve anüsün çıkartılması gereken hastalıklar3- Anüs kas yapısının görevini yapamadığı hastalıklar4- Kalın barsağın son kısmında kalıcı hastalık
Geçici kolostomi yapılan işlemin tipine bağlı olarak bir süre sonra kapatılır. Dışkılama işlevi yeniden anüs yoluyla yapılabilinir.
Kolostominin yeri Kolostomi karın duvarında herhangi bir yere yapılabilir. Yer seçiminde hastalığın tipinin olduğu kadar hastanın vücut yapısı da etkilidir. Ancak genellikle seçilen yer pantolon veya etek belinin altında kalacak şekilde göbek hattının birkaç santimetre altında ve sağda veya solda olabilir.
Kolostomi İle Tanışma Karın yüzeyine çıkartılan barsak ile ilk karşılaşma önemlidir. Barsak kırmızı-pembe ve sağlıklı görünümdedir. İlk zamanlarda hafif kanama olabilir, önceleri kabarık ve şiş görünen barsak zamanla karın cildi düzeyine kadar iner ve küçülür. Barsak ile karın cildi arasında sağlıklı bir iyileşme için birkaç günlük yara bakımına gereksinim vardır. Barsağın iç yüzeyinde ağrı duyumu yoktur, bu nedenle dokunma ile ağrı hissedilmez. Ancak bu duyum nedeni ile tahriş edici sert davranışlardan kaçınmak gerekir. Ameliyattan sonra genellikle 2. veya 3. günlerde kolostomi çalışmaya başlar. Bağlanan torbaya önce gaz gelir. Ardından dışkı gelişi başlayacaktır. Bu gelişmeler her şeyin normal olduğunu gösterir. Bundan sonra yapılması gereken, dolan torbanın değiştirilerek yerine temiz bir torbanın konmasından ibarettir.
Kolostomide Olabilecek Sorunlar Kolostomi işleminin yapılmasını takiben veya daha ileri dönemlerde bazı sorunlarla karşılaşılabilinir. Bunları iki bölümde toplayabiliriz.
Erken sorunlar:1- Barsağın gangreni2- Barsak yüzeyinde kanama3- Barsak ile cilt kenarında ayrılma4- Barsağın karın içine kaçması5- Barsak ile cilt arasında abse gelişimi6- Kolostominin çalışmaması7- Yakın cilt düzeyinde tahriş
Geç sorunlar:1- Cilt açıklığının ileri derecede büzülmesi2- Kolostomi kenarından fıtık gelişmesi3- Barsağın dışarıya sarkması4- Yakın cilt yüzeyinde tahriş5- Tıkanma
Erken dönemde görülen sorunlar genellikle hastanede yatış sırasında olduğundan bunların çözümü doktor ve hemşireler tarafından yapılacaktır. Yakın deri yüzeyinde görülen tahriş değişik pomat ve uygulamalarla düzeltilir. Geç dönemde ortaya çıkan sorunlardan birincisi cerrahi olarak düzeltilmeyi gerektirir. Fıtık gelişmesi ve barsağın dışarıya sarkması belirli bir düzeye kadar beklenebilecek sorunlardır. Ancak ilerler ise cerrahi işlemi gerektirebilir. Tıkanma kolostominin kendisinde bir sorun olmadan, beslenme ile ilgili olabilir. Evde uygulanabilecek hafif lavmanlar ile çözülebilir. Ancak böyle olduğunun doktorunuz tarafından belirtilmesinde ve işlemin onun önerileri doğrultusunda yapılması uygundur. Deri tahrişi durumunda değişik bakım ürünleri kullanılabilir.
KOLOSTOMİ BİREYLERİN KARŞILAŞABİLECEKLERİ SORUNLAR VE ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK ÖNERİLER Stomalı bireyler fizyolojik, sosyal ve psikolojik olmak üzere pek çok problemle karşılaşabilmektedir. Fizyolojik sorunlar arasında gaz ve koku oluşumu, dışkı sızıntısı, deri problemleri, yorgunluk, iştahsızlık, hazımsızlık, bulantı, ishal, kabızlık, ağrı yer almaktadır. Bunların içinde hastalar en fazla koku ve dışkı sızıntısından rahatsızlık duymaktadır. Stomalı birey, gaz ve koku çıkması nedeniyle kendini toplumdan kısıtlama ve soyutlama eğilimindedir. Birçok hasta ameliyat öncesi yaptıkları sosyal aktiviteleri ameliyat sonrası yapmaktan vazgeçmişlerdir. Bireylerin aile ilişkileri de etkilenmektedir. Ayrıca bireylerin iş yaşantısı da olumsuz etkilenmekte ve ameliyat sonrası işi bırakma, çalışma saatlerini azaltma, iş veriminde azalma ve iş değiştirme görülmektedir. Stomalı bireylerde fizyolojik ve sosyal sorunların yanı sıra psikolojik sorunlar da görülmektedir. Bunların arasında beden imgesinde değişme, depresyon, cinsel sorunlar vb. yer almaktadır. Ameliyat sonrasında hastaların stomaya uyumu uzun zaman alabilmektedir. Stomalı hasta kendini normal bir kişi olarak kabul etmeyebilir, işe yaramadığını ve artık normal bir yaşam sürdüremeyeceğini düşünebilir. Beden imgesinin değişmesi ile birlikte hasta, vücudunda olan değişikliği kabullenmez ve stomasını görmek istemez. Stomasının sızıntı ve kokuya neden olacağı korkusuyla insanlardan uzak durur, içe kapanır ve yalnız kalmak isteyebilir. Oysa stomalı bireylerin karşılaştıkları bu sorunlar uygun bakım ile önemli ölçüde azaltılabilmekte ve hatta zamanla tamamen önlenebilmektedir.
DERİ BAKIMI Dışkıda bulunan bazı kimyasal maddeler nedeniyle stomalı bireylerde bazı deri problemleri olabilir. Bu problemler; derinin tahriş olması, kullanılan torbalara bağlı alerjik reaksiyonlar, egzama gibi deri hastalıklarıdır. Bu durumlarda, ilk belirtiler genellikle kızarıklık ve isilik gibi kabartılardır. Uygun deri bakımı ile deri problemleri önlenebilir. Deri problemlerini önlemek için aşağıda belirtilen uygulamaları yapınız. • Stoma çevresindeki derinin bakımını ılık su ve yumuşak bir kağıt mendil veya gazlı bezle yapınız. • Torbayı çıkardıktan sonra stoma ve çevresini siliniz. • Stoma ve çevresini sildikten sonra iyice kurulayınız. • Bunlara rağmen deri problemleri gelişirse veya mevcut problemler gerilemezse, bir stomaterapi ünitesine başvurmanız ve size önerilen yara örtüsü, merhem, losyon ve pudralar gibi ilaç ya da malzemeleri kullanmanız gerekebilir. Ayrıca iki parçalı torbaların kullanılması deri problemlerini azaltabilir. Çünkü, vücuda yapıştırılan parça (adaptör), tek parçalı torbalarda olduğu gibi, hem torba değiştirildiğinde deriden çıkarılmayacağı için derinin tahrişini önler, hem de derinin dışkı veya idrarla temasını önler.

YEME – İÇME Stomalı bireyler istedikleri her şeyi yiyebilirler. Ancak beslenmenin iyi dengelenmiş olması gerekmektedir. Aşırı kilo alma, yetersiz beslenme, gaz, koku problemleri ile karşılaşmamak için beslenmede göz önüne alınması gereken bazı noktalar aşağıda belirtilmiştir:• Size herhangi bir rahatsızlık vermeyen yiyecekleri zamanla öğreneceksiniz. Kendinize iyi gelmeyen yiyecekleri not ediniz ve doktorunuz veya Stomaterapi Ünitesi çalışanları ile görüşerek bu yiyecekleri azaltınız, diyetinizden çıkartınız veya bunların yerine size önerilen besinleri alınız.• Kilo değişimleri stomanın çapını ve birtakım komplikasyonların gelişmesini etkileyeceğinden (stoma çapının büyümesi, stomanın içe kaçması, stoma çevresinde fıtıklaşmalar gibi) kilonuzu dengede tutmaya çalışınız. • Şimdiye kadar hiç yemediğiniz bir yiyeceği deneyeceksiniz bu yiyecekten az miktarda ve yanında başka bir şey almadan deneyip sonucunu görünüz. Eğer yiyecek size dokunuyorsa, bir süre sonra aynı yiyeceği tekrar deneyin. Eğer tekrar rahatsız olduysanız, bu yiyeceği yemeyiniz.• Gaz ve koku oluşumunu azaltmaya yönelik olarak Stomaterapi Ünitesi’nde size verilen diyet listesini uygulayınız.Kolostomide;Daha önce yediğiniz her şeyi yiyebilirsiniz. Fakat, herkes gibi kabız veya ishal olabileceğinizi unutmayınız. Yetersiz ve uygun olmayan diyet, yetersiz sıvı alımı, hareketsizlik ve bazı ilaçlar kabızlığa neden olabilir. Kabızlığı önlemek için;• Düzenli olarak yemek yiyiniz.• Yediğiniz sebze ve meyve miktarını artırınız.• Hafif egzersizler yapınız.• Kepekli yiyecekler de kabızlığı önlemede yardımcı olur.
GAZ ÇIKARMA Besinlerin sindirimi esnasında gaz meydana gelir. Stomalı bireyler gaz çıkışını kontrol edemezler. Çünkü stomada anüste bulunan büzücü kaslar (sfinkter) bulunmaz.Fazla gaz oluşumunu engellemek için:• Düzenli olarak yemek yiyiniz.• Yiyecekleri iyice çiğneyiniz.• Yemek yerken konuşmayınız.• Asitli içeceklerden kaçınınız (kola, soda, bira, portakal suyu).• Gaz yapan yiyeceklerden kaçınınız (karnıbahar, mısır, salatalık, bezelye, nohut, fasulye, lahana, ıspanak). İSHAL İshalde öncelikle nedeni bulmak önemlidir. Bazı yiyecekler, bazı ilaçlar (örneğin antibiyotikler), iyi yıkanmamış sebze ve meyve, temiz olmayan suyun içilmesi herkeste olabileceği gibi stomalı hastada da ishale neden olabilir. • İshal olduğunuzda doktorunuza başvurunuz. • Bol su içiniz. • Başka bir probleminiz yoksa tuz alımını artırınız.• İshal süresince dışkıyı sıvılaştıran yiyecek ve içecekleri tüketmeyiniz (üzüm, üzüm suyu, yeşil fasulye, bezelye, erik, baharatlı yiyecekler, bira, alkollü içecekler, taze meyveler ve çikolata).• İshal süresince dışkıyı katılaştırabilen besinleri tüketiniz (muz, şeftali, elma, peynir, yoğurt, pirinç lapası, şehriye, patates püresi).• Kolostomi irrigasyonu yapıyorsanız ishaliniz geçene kadar irrigasyon yapmayınız BANYO YAPMA VE GİYİNMEStoma torbanız takılı iken ya da torbanızı çıkartarak banyo yapabilirsiniz. Kolostomi torbaları suya karşı dayanıklı olup suda bile yapışık olarak kalabilmektedir. Normal günlük kıyafetlerinizi giyebilirsiniz. Normalden büyük beden giymenize gerek yoktur. Çünkü stoma torbaları yapılarından dolayı vücudunuza uyum sağlar ve giysilerin üzerinden şişkinlik yapmaz.Denize girerken erkeklerin şort tipi mayo, kadınların ise tek parçalı desenli mayoları tercih etmeleri ve torba yerine stoma kepi takmaları önerilmektedir. DİNLENME VE SPORTİF FAALİYETLER Kolostomi ve ileostomi spor yapmanıza engel bir durum değildir. Ameliyata neden olan hastalık ve geçirilen ameliyattan dolayı genel bir halsizlik hissetmeniz normaldir. Ameliyattan sonra birkaç hafta içinde hastalanmadan önce yapabildiğiniz tüm fiziksel aktiviteyi yapabilirsiniz. Boks, güreş, ağırlık kaldırma gibi sert spor aktiviteleri uygun olmayabilir. Öneriler;• Tenis, basketbol, voleybol, golf, futbol oynayabilir, su kayağı yapabilirsiniz.• Spora başlamadan ve özellikle yüzmeden önce torbanızı boşaltınız.• Spor yaparken şekilli mayo veya şort giyiniz.• Banyo ve sauna gibi sıcak yerlerde torba yapışkanı gevşeyebilir, önlem olarak yedek torba alınız. İŞE DÖNME VE SOSYAL YAŞAM Ameliyattan 6-8 hafta sonra çalışma hayatına başlayabilirsiniz. Günün büyük bir bölümünün işyerinde geçirildiğiniz düşünüldüğünde, işyerinin tuvaletinde stoma temizliğinde kullanılan bazı malzemeleri bulundurmanız (örneğin tuvalet kağıdı, sabun, ağzı kapaklı çöp kutusu gibi ) size stoma bakımında rahatlık sağlar. Sağlığınıza kavuşur kavuşmaz daha önceki sosyal yaşantınıza dönebilirsiniz (arkadaş-akraba ziyaretleri, davetlerde bulunma, sinemaya gitme vb.). Koku ve/veya gaz çıkarma korkusuyla sosyal yaşantınızı sınırlamayınız. Eğer stomanıza özenle bakıp, uygun malzemeler kullanırsanız, bu tür problemlerle karşılaşmanız en aza inecektir. Sizi seven ve önem veren arkadaş ve akrabalarınızla aynı ortamı paylaşmak sadece sosyal yönden değil, ruhsal yönden de kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacaktır.

TATİLE ÇIKMA Seyahat etme konusunda herhangi bir kısıtlama yoktur. İyileştiğiniz, stomanızın bakımını yapabildiğiniz sürece istediğiniz yere, istediğiniz araçla gidebilirsiniz. Uçakla yolculuk ettiğiniz zaman kabin basıncı dolayısıyla daha çok gaz oluşabilir. Tatile çıkarken şu noktaları göz önünde tutmalısınız:• Yolculuğa çıkmadan önce torbanızı boşaltınız.• Yolculuk boyunca gazlı/asitli içecek içmeyiniz.• Stoma malzemelerini, yanınızda bulunduracağınız bir el çantasında taşıyınız. •Yanınızda yeteri kadar malzeme bulundurmaya özen gösteriniz. Gittiğiniz yerde malzeme bulamayabilirsiniz. Eğer varsa, tatile gittiğiniz yerde malzemeleri temin edebileceğiniz adresleri öğreniniz.• Gideceğiniz yer sıcak bir iklime sahipse, bol su içmeye özen gösteriniz. Sakıncası yoksa tuz alımını artırınız.• İshal olma ihtimaline karşı doktorunuz ile konuşunuz.• Gittiğiniz yerde çeşme suyu içmeyiniz. Şişe suyu kullanınız. Hatta stomanızı temizlerken bile şişe suyu kullanınız.• İyi yıkanmamış veya açıkta satılan yiyecekleri yemeyiniz.CİNSEL YAŞAMStoma normal cinsel hayatınızı sürdürmeye engel olmaz. Ancak cinsel yaşantınızın normale dönmesi için biraz zamana ihtiyacınız vardır. Çok acele etmeyiniz ve kendinize zaman tanıyınız. Ostomi ameliyatı her iki eşi de etkileyeceğinden anlayış ve iletişimin en önemli unsur olduğunu unutmayınız. Daha rahat bir cinsel yaşam için aşağıdaki önerileri dikkate alınız;•Torbanın görüntüsünden rahatsızlık duyuyorsanız torba kılıfları veya bazı iç çamaşırları ile torbayı örtebilirsiniz. •Cinsel ilişkiden önce torbanızı boşaltınız.•İlişki sırasında stoma kepi takmayı tercih ediniz.Ancak bazı tip ameliyatlar sonucunda sinirlerde herhangi bir hasar oluşmuşsa, çeşitli problemlerle karşılaşabilirsiniz. Bunlar; kadınlarda cinsel ilişki sırasında ağrı, cinsel organın iç yüzeyinde sertleşme ve organın daralması, erkeklerde sertleşmede zorluk (impotans) gibi durumlardır. Böyle bir durumla karşılaştığınızda doktorunuza başvurunuz. Unutmayınız ki kolostomi hayatınızı kurtarmak amacıyla yapılan bir uygulamadır. HAMİLELİKStomalı kadınlar, eğer isterlerse ve başkaca nedenlerle tıbbi bir sakınca yoksa hamile kalabilirler. Ancak büyüyen karın dolayısıyla stomanın genişliği artabilir, ayrıca stomayı görmek zorlaşabilir. Böyle bir durumda stomayı görmek için ayna kullanabilir veya birinden yardım alabilirsiniz.Stomalı bir kadının emzirmemesi için de hiçbir neden yoktur. Bebeği emzirmeden önce stoma torbasının boşaltılması, bebeğin torba üzerine yaratacağı basınçla sızıntı olma olasılığını azaltmaktadır. Stomalı kadınlar gebelikten korunmak için doğum kontrol hapı kullanabilirler. Ancak ileostomisi olan bireylerde bu hapın emilemeden dışkı ile atılacağı düşünüldüğünden başka yöntemler kullanılması önerilir. Stomalı bir erkeğin baba olmasında da hiçbir sakınca yoktur.
KOLOSTOMİ BAKIM HEMŞİRELİĞİ
Enterostomal terapi, hemşirelik bakımının özelleştiği alanlardan biridir. Hemşireler için önemli bir uzmanlık alanı olan stoma bakımı; başta İngiltere olmak üzere dünyanın pek çok ülkesinde stoma bakım hemşiresi, enterostomal terapist, enterostomal terapi hemşiresi veya kolorektal cerrahi hemşiresi adı altında çalışan özelleşmiş klinik hemşireleri tarafından yürütülmektedir. Günümüzde stoma bakım hemşiresi olabilmek için World Counsil of Enterostomal Therapists (WECT-Dünya Enterostomal Terapistler Derneği) tarafından kabul edilen okullardan birinde 360 saatlik, genellikle 8-9 hafta süren eğitimi tamamlamış olmak gerekmektedir. Dünya Enterostomal Terapistler Derneği' ne göre stoma bakım hemşiresinin iki temel sorumluluğundan biri; özel gereksinimleri olan bireylere uzmanlaşmış hemşirelik bakımı sunma, diğeri ise bilgi ve becerilerini meslektaşları ile paylaşmaktır. Kraliyet Hemşirelik Okulu'nun (Royal College of Nursing) standart geliştirmeye ilişkin çalışmaları sonucunda stoma bakım standartları geliştirilmiştir. Bu standartlar doğrultusunda stoma bakım hemşiresinin rolleri de belirlenmiştir. Bu roller şunlardır;
Bakım verici rolü; veri toplama, hastayı bilgilendirme, hastaya danışmanlık yapma, stoma yerinin tayini, cilt bakımı, komplikasyonların önlenmesi ve erken tanınması .
Eğitim rolü; kişisel gelişimini sağlama, hemşirelik mesleğini geliştirme ve ekipteki diğer sağlık personelin eğitimi.
Araştırma rolü; araştırma yapma ve araştırma temelli uygulamaları geliştirerek hemşirelik bakımının kalitesini arttırma. Stoma bakım hemşiresi stomalı bireyler dışında, doku bütünlüğü bozulmuş, inkontinans, yara drenajı ve fistül gelişmiş olan hastalarını bakımını da yapmaktadır.

Dünya Enterostomal Terapistler Derneği Hemşirelik Uygulama Kodları
Uygulama kodları bireylerin mesleklerine karşı olan sorumluluklarını tanımlayan mesleki standartları oluşturmak için gereklidir. Enterostomal terapist Dünya Enterostomal Terapistler Derneği tarafından saptanan hemşirelik uygulama kodlarına uymakla yükümlüdür. Bu kodlar;
Enterostomal terapist; yaş, cinsiyet, cinsel tercih, ırk, renk, inanç, sosyal ve politik ayrım gözetmeksizin bireylerin ihtiyacı olan bakımı sağlar.
Enterostomal terapist; bireylerin inançlarına, değerlerine, kültürüne saygı gösterir. Hastanın haklarını korur ve sadece hastanın bakımı ile ilgili olan bilgileri diğer sağlık personeli ile paylaşır.
Enterostomal terapist; ülkesinin hemşirelik etik kodları standartlarına göre uygulama yapar.
Enterostomal terapist; enterostomal terapy ve ilgili alanlardaki yeni gelişmeleri takip ederek hem teorik hem de uygulamada yeterliliğini sürdürür.
Enterostomal terapist; hemşirelik bakımına ilişkin mesleki standartları her zaman sürdürür ve uygular.
Enterostomal terapist; en üst düzeydeki mesleki standartları elde etmek için, aktif olarak mesleki, meslekler arası ve toplumsal çalışmalara katılır.
'Her bireyin gereksinimlerinin saptanması ve bu gereksinimlerin kendi ülkesinde mevcut olan en iyi araç- gereç ve yöntemlerle karşılanmasını isteme hakkı vardır. Ayrıca her bireyin enterostomal terapi hemşiresi tarafından sunulan kapsamlı ve özelleşmiş bakım alma hakkı vardır'. Dünya Enterostomal Terapistler Derneği'nin sıkı sıkıya bağlı kaldığı bu iki inanç, kliniklerde ve toplumda stomalı hastaların gündeme getirdiği yığınla sorun bizleri bu sorunlara çözüm üretecek özel bir ünite kurmaya yöneltti.
Dünyadaki bu gelişmelere rağmen henüz ülkemizde sistemli şekilde yürütülen özel dal hemşireliği programları yoktur. Dolaysıyla stomalı hastaların bakımı genellikle hastanın ameliyat edildiği klinikte çalışan hemşire ve hekimler tarafından yapılmaktadır. Ancak bu kliniklerde genellikle ameliyat öncesi danışmanlık hizmetlerinin sistemli bir şekilde yürütülmediği, ameliyat sonrasında sadece fiziksel bakım yapıldığı, taburculuk eğitimin yeterince yapılmadığı, taburculuk sonrası evde izlemin yapılmadığı ve hastaların kendi sorunlarıyla baş edebilecek düzeye getirilmediği bir gerçektir. Eğitimin stomalı hastaların rehabilitasyonunda vazgeçilmez bir unsur olduğu görüşünden hareketle 14 eylül 2000 tarihinde Gazi Üniversitesi Hastanesi’nde GÜTF Genel Cerrahi AD ve GÜ Hemşirelik Yüksekokulu elemanlarının koordine çalıştıkları Stomaterapi Ünitesi açılmıştır Bu ünite ülkemizde stomalı bireylerin bakımına yönelik hizmetleri sistemli bir şekilde yürüten ilk ünitedir. Böylesi bir ünitenin kurulması stoma bakım hemşireliği kavramını yerleştirilmesi ve stomalı hastaların yaşam kalitelerinin arttırılması adına önemli bir adımdır. Stomaterapi Ünitesinde ileostomi ve kolostomi açılan hasta ve hasta ailesine ameliyat öncesi dönemden başlayarak eğitim, danışmanlık ve bakım hizmeti verilmektedir. Bu ünitede verilen hizmetin amacı; hastaların hastanede kalış süresini azaltma, fizyolojik, psikolojik ve sosyal yönlerden yaşam kalitelerini arttırma ve stomalı hastalara yönelik bilimsel faaliyetleri yürütmektir. Felsefesi bütüncül sağlık bakımına dayalı Stomaterapi ünitesinde verilen başlıca hizmetler şunlardır;
Hastayı ve hasta yakınlarını hastalığı ve yapılacak ameliyata ilişkin bilgilendirme,
Ameliyat öncesinde stoma yerinin tayini,
Ameliyat öncesi ve ameliyat sonrası dönemde hastaların ve hasta yakınlarının anksiyete düzeylerini azaltma,
Hastaya ve hasta yakınlarına stoma bakımı (cilt temizliği, torbanın değiştirilmesi vb.) yapabilme becerisi kazandırma,
Kalıcı kolostomisi olan hasta ve hasta yakınlarına kolostomi irrigasyonu yapabilme becerisi kazandırma,
Hastayı ve hasta yakınlarını stoma bakım ürünleri ve uygun ürün seçme konusunda bilgilendirme,
Ödemin azalması, hastanın kilo alıp vermesi gibi durumlarda değişebilecek stoma çapının izlenmesi ve cilt sorunları gelişmeden gerekli ürün değişikliğinin yapılması,
Kullanılan ürünlere karşı gelişen alerjik reaksiyonları ve deri problemlerini erken saptama, tedavi etme ve gerektiğinde dermatoloji konsültasyonu isteme ,
Stoma iskemisi ve nekrozu, stoma retraksiyonu, parastomal infeksiyon, stoma stenozu, kanama, stomal fistül, barsak tıkanması, stoma prolapsusu ve parastomal herni gibi komplikasyonların erken tanısı, konservatif tedavisi ve cerrahi konsültasyonun sağlanması,
Emosyonel destek, olası psikiyatrik problemlerin erken tanısı ve psikiyatri konsültasyonunun sağlanması,
Periyodik takiplerle hastaların, karşılaştıkları sorunların çözümüne ve günlük yaşam aktivitelerini sürdürmeye yönelik önerilerinde bulunma,
Stomaterapi ünitesine başvuran hastalara ilişkin kayıtların tutulması, klinik araştırmaların yapılması ve sonuçların ilgili kişi ve kuruluşlara gönderilmesi,
Ülkemizde stoma bakım hemşireliğinin geliştirilmesini sağlayan kursların düzenlenmesi.















KAYNAKLAR
1. Addis G (2000) ‘İleostomili ve kolostomili hastaların taburculuk sonrası evde izlemlerinin yaşam kalitesine etkisi’ Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Hemşirelik Esasları Programı Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara.
2. Allison M (1995) 'Education and professional development in special practice' British Journal of Nursing 4:17, 1005-1008.
3. Altuğ K, Bozfakioğlu Y (1984) ‘Kolon hastalıkları’ Cerrahi Gastroenteroloji Ed. Ünal D, Fatih Gençlik Vakfı Matbaa İşletmesi İstanbul, 227-256.
4. Borwell B (1996) ‘Colostomies and their management’ Nursing Standard 11:8, 49-53.
5. Calum L (2000) ‘Skin disorders in stoma patients’ 13th Biennial Congress of the World councel of Enterostomal Therapists, Singapore, 213.
6. http://www.saglik-info.com
7. http://www.confortostomi.com
8. http://www.stoma-seite.de
9. http://www.kolonrektum.com

KANSER NEDİR

KANSER NEDİR?
Kanser: vücut hücrelerinin kontrolsüz bir şekilde üremeleri ile meydana gelen bir hastalıktır. Hücreler henüz tam bilinmeyen bir nedenle, kontrolsüz olarak bölünmeye başlarlar. Bu yüzden bedende hızlı hücre çoğalmasından oluşan kötü urlar oluşur ve bunlara kanser denir.
Kanser oluştuğu dokuya bağlı olarak yüzden fazla çeşidi olan bir hastalık grubudur. Kanserler tümörlerin ilk olarak başladıkları organa bağlı olarak sınıflandırılırlar. Örneğin ilk olarak akciğerde oluşan kansere Akciğer kanseri denir.
Kanser hücreleri civarlarındaki dokulara ulaşarak, kan ve lenf sistemi yoluyla ile vücudun diğer taraflarına yayılırlar. Buna metastaz denir. Metastaz yapan kanserlerin tedavisi genel olarak daha zordur.
Erken teşhis edilebildiği takdirde kanser tamamen tedavi edilebilir bir hastalıktır
KANSERLİ HÜCRELER NEDEN SÜREKLİ BÖLÜNÜR? Kültürde, normal hücreler komşu hücrelere yapışarak ilişkilerini devam ettirirler. Bu yapışma (adhezyon) noktalarında hücrelerde elektronca yoğun bir plak oluşur. Bununla birlikte, hücrelerin ameboid uzantılarında yavaşlama ve durma görülür. Bu olaya kontak inhibisyon denir. Bu şekilde, hücre bölünmesi kontrol edilir. Deneysel olarak, normal hücreler bir kültür ortamında kendilerine sağlanan ortam şartları ne kadar iyi olursa olsun kontak inhibisyon nedeniyle tek tabaka oluşturduktan sonra daha fazla çoğalmazlar. Çünkü, bölünme sınırlı sayıda olur. Fakat, kanser hücreleri sürekli çoğalarak birkaç tabakalı düzensiz kitleler oluştururlar. Bu da kanser hücrelerinde kontak inhibisyon kaybı olduğunu göstermektedir. KANSER NASIL OLUŞUR? Kanserlerin yaklaşık %80-90’ı çevresel ve/veya davranış faktörleri tarafından meydana gelir ve önlenebilme potansiyeli vardır. Kalıtım yoluyla kanser meydana gelme olasılığı çevresel faktörlere oranla çok daha azdır. x-ışınları, uv (ultraviyole-morötesi) ışınları gibi fiziksel ve bazı ilaçlar, polisiklik aromatik hidrokarbonlar gibi kimyasal faktörlerin yanında virüsler de biyolojik olarak normal karaktere sahip bir hücre kültürünü transforme ederek kanser oluşturabilirler. Kimyasal karsinojenler, tümörü ya uygulandığı yerde (örn: cilt) veya absorbe edildiği yerde (örn: bağırsak) ya da metabolizmanın durumuna göre karaciğer, böbrek gibi organlarda, bazen de direkt olarak alakası olmayan bir yerde meydana getirirler. Fakat, karsinojene maruz kalma kanser oluşturmak için tek başına bir sebep değildir. Karsinojenler ancak uygun yer ve zamanda kanser oluşturabilirler. Sayabileceğimiz bazı kimyasal karsinojenler şunlardır: ¨ Hidrokarbonlar: baca temizleyicileri, boya endüstrisinde kullanılan maddeler ¨ Aflatoksin ( küf mantarı tarafından sentezlenir) ¨ Nikel, krom ¨ Sigara (nikotin, tar) ¨ Yiyecek katkıları ¨ Birçok ilaçlar ¨ Parfümlerde kullanılan bazı kimyasallar Fiziksel faktörlerin, kanserojen kimyasal maddelerin veya onkojenik (kansere neden olan) virüslerin konak hücre genomu ile etkileşimleri sonucu hücreler değişmekte ve farklı antijenite kazanmaktadır. Bir normal hücrenin kontrolden çıkarak hızla bölünmesiyle oluşan kanserli hücrede birçok anormal doku antijeni belirmektedir. Tümör hücrelerinde yeni yeni antijenler oluşmakta ve normal antijenlerin kaybına veya değişikliğine neden olabilmektedir. Erken fötal dönemde, normalde bulunan protoonkogenlerin ( kansere sebep olabilme potansiyeli olan gen) farklılaşmasıyla anormal genler oluşmakta ve bunlara selüler onkogenler adı verilmektedir.
KANSERİN İLK İŞARETŞERİ
Erken tanı, bütün kanser türleri için hayati önem taşır. İnsanlar vücutlarında kanser başlangıcı anlamına gelebilecek olağandışı değişikliklere karşı her an uyanık olmalıdırlar. Kanserin en yaygın görülen ilk uyarı işaretlerini şöyle sıralanabilir: 1-Memede, testislerde veya vücudun herhangi bir yerinde şişlik veya doku sertleşmesi 2-İyileşmeyen bir yara veya lezyon 3-Geçmeyen ses kısıklığı veya, öksürükle birlikte kan gelmesi 4-Sürekli karın ağrısı, karın bölgesinde büyük yumrular veya, yutkunma zorluğu 5-Bağırsak hareketleri veya, idrara çıkma alışkanlıklarında değişiklikler 6-Ben veya siğillerde belirgin bir değişiklik 6-Olağandışı kanama veya akıntı 7-Beklenmedik kilo kaybı veya iştahsızlık 8-Aşırı yorgunluk, bitkinlik veya keyifsizlik 9-Sürekli ağrı (her zaman ağrı yapmayabilir) 9-Ağrı yapmayan ancak şişen ve küçülmeyen salgı bezleri Yukarıdaki belirtilerden hiçbiri kesin kanser tanısı anlamına gelmez. Bunlar kısa sürede, uygun tedaviyle iyileşebilecek 'iyi huylu' bir oluşumun belirtileri de olabilirler. Ama ne olursa olsun, derhal bir doktora gidip durumu bildirmek durumundayız.

KANSERDE KULLANILAN TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Özellikle erken teşhis edilen kanserler, tedavi edilebilir ve yıllarca kontrol altında tutulabilirler. Barsak, meme, mide, prostat, rahim, cilt ve diğer kanserlere yakalanmış birçok insan normal yaşamlarına devam edebilir. Kanserin tedavisi için 4 temel tıbbi yöntem vardır. Bunlar cerrahi, radyasyon tedavisi, immünorerapi ve kemoterapidir.

Cerrahi Tedavi Tümörün tamamının çıkarılması, vücuda yayılmadığı vakalarda en iyi tedavidir. Ameliyatla alınmayan bir kaç hücrenin bile yeni tümör oluşturabilmesi nedeni ile, cerrahi yöntemlerde tümörle birlikte bir kısım normal dokunun da alınması gerekir. Cerrahi yöntemle tümörün bir kısmı alınamadı ise radyoterapi veya kemoterapi ile kalan kanser hücreleri ortadan kaldırılmaya çalışılır. Radyoterapi ve kemoterapi kanserli hücrelerin yanında normal hücreleri de etkilediği için, bu tedaviler sınırlı dozlarda uygulanmaktadır. Bu ilaçlar kanser hücrelerini yok ederek büyümelerini ve çoğalmalarını durdururlar. Bu uygulama sırasında sağlıklı hücreler de bu ilaçlardan zarar görebilir. Fakat bu sağlıklı hücreler genellikle kemoterapiden sonra kendilerini yenilerler

Radyasyon Tedavisi (Radyoterapi) Radyasyon tedavisi ameliyatın uygun olmadığı veya cerrahın tümörü tamamen alamadığı durumlarda bir seçenek olabilir. Kanserin bölgesel olduğu ve hücrelerin radyasyona hassas olduğu durumlarda radyasyon tedavisi ilk seçenek olmalıdır. Yüksek enerjili radyasyon ışınları kanser hücrelerini yok eder ya da büyümelerini ve çoğalmalarını engelleyecek şekilde zarar verir. Eksternal (Dışarıdan) radyasyon genellikle ayaktan tedavi edilen hastalarda haftada 5 kez uygulanır. İnternal (İçeriden) radyasyon tedavisinde radyoaktif kaynakların yerleştirilmesi için cerrahi müdahale gerekir. Yerleştirmeler kalıcı olabilir veya bir süre sonra alınabilir.
İmmünoterapi Kanserin tedavisinde son zamanlarda kullanılan bir yaklaşımdır. Bu tedavi, kanserle savaşmak ve/veya kanserin yan etkilerinden korunmak için vücudun bağışıklık sisteminin kullanılmasıdır. Hastalara ait tümör hücreleri etkisiz hale getirilir ve laboratuar hayvanlarına enjekte edilir. Bu hücreler kansere karşı belirli antikorların üretimini canlandırırlar. Bu antikorlar daha sonra hayvanlardan alınarak hastalara enjekte edilir. Biyolojik Terapi de yeni bir tedavi şeklidir. Biyolojik tedavide vücudun savunma sistemini kuvvetlendirmek için birtakım doğal maddelerden ve çeşitli uyarıcılardan yararlanılır.

TERMİNAL HASTA BAKIMI VE DESTEK TEDAVİ Terminal Hasta Bakımı (Hospice bakımı) kanser hastalarının tedavisinde önemli yer tutar. Birçok kanser hastası iyileşemez duruma geldiğinde ve ölüme kadar geçen sürede terminal bakıma muhtaç olur. Terminal bakımda amaç hastanın şikayetlerini olabildiğince gidererek yaşam kalitesini yükseltmek ve hastayı tercihen aile ortamı içinde muhafaza etmek suretiyle ölüme giden doğal süreçte hasta ve aileye yardımcı olmaktır. Terminal Hasta Bakımının önemli bir parçasını oluşturan Destek Tedavi iyileştirme değil semptomların tedavisidir. Kanserli hastalarda en sık rastlanan ağrı, kabızlık, nefes darlığı, bulantı-kusma, dehidratasyon, ajitasyon gibi semptomlar tedavi edilerek, hastanın yaşam kalitesi iyileştirilmelidir. Terminal hasta bakımında ekip şefi hastanın bakımını üstlenmiş olan onkoloji uzmanıdır. Hastanın doktoru ile beraber hemşire, hastabakıcı ve hastanın ailesi ekibin diğer üyeleridir. Terminal hasta bakımı ideal olarak hastanın evinde yapılmalıdır. Bunun için gerekli alet ve gereçler (hasta yatağı, komod denen portatif tuvalet, oksijen tüpü, serum askısı, tekerlekli sandalye) artık günümüzde rahatlıkla temin edilebilmekte veya kiralanabilmektedir. Herhangi bir nedenden hasta bakımı evde yapılamayacak durumda ise (hastanın kişisel tercihi veya evin sosyal ortamı nedeni ile), hastayı bir hastaneye yatırarak ortamı mümkün olduğunca ev ortamına uyarlayarak terminal bakımı sürdürmek gerekebilir.Terminal Hasta Bakımının Gerekeceği Durumlar1. Metastatik Kanser2. Tedaviye rağmen ilerleyen hastalık3. Remisyondan sonra geri gelen hastalık (Rekürrens)4. Tedaviye uygun olmayan kanser hastası5. Tedaviyi kabul etmeyen kanser hastası6. Survisi (Yaşam beklentisi) 6 ayın altında olan hastaTerminal Bakım Planlanması ve Uygulanması1. Hasta ve ailesine terminal bakım/destek tedavi opsiyonlarının sunulması2. Hasta ve aileyi mevcut hizmet kuruluşları konusunda bilgilendirmek3. Gerektiğinde hasta ve aileyi uygun hizmet kuruluşuna yönlendirmekTerminal Bakım /Destek Tedavi esnasında sık sık durum değerlendirmesi yapılmalıdır.AĞRI Kanser hastalarının tamamında hastalığın herhangi bir döneminde ağrı şikayeti olur. Ağrının %85'i olağan tedavilere çok iyi cevap verir; %15'inde özelleşmiş teknikler gerekebilir. Hastalarda ağrı akut, kronik, aralıklı veya sürekli olabilir. Ağrının nedeni kanserli dokunun sinirlere, kemiklere, diğer dokularar ve organ zarlarına yaptığı baskıdır. Ağrı tedavisinde öncelikle ağrının nereden kaynaklandığını mümkün olduğunca tayin ettikten sonra akut veya kronik olduğunu belirlemek gerekir. Ağrının şiddetini tayin etmek için 0 - 10 arasında bir skalada hastaya ağrının şiddeti sorulur ( 0= ağrı yok ; 10 ağrı en şiddetli ). Hastanın daha önce kullandığı ağrı ilaçlarını ve bunlara verdiği cevabı öğrenmekte yarar vardır.Ağrı tedavisinde basamak tarzında (hafiften ağıra) ilaçlar kullanılmakla birlikte TEMEL İLAÇ MORFİN'DİR. Basamak tarzı tedavi ülkemiz şartlarında şöyle düşünülebilir:1. Paracetamol (Parol, Minoset)2. Non-steroidal anti-enflamatuar ilaçlar (Apranax, Endol, Felden vs)3. Paracetamol ve codein (Doladomon-P, Geralgine-K)4. Morfin (M-Eslon, MST Continus, enjektabl form) veya Fentanyl bant (Durogesic) Bunların ana ilaçların dışında yardımcı olarak kortizon türevleri (dekort), trisiklik antidepresanlar (laroxyl) kullanılabilir. İlaçların dışında soğuk /sıcak uygulamaları, masaj ve psikolojik teknikler (relaksasyon, meditasyon) yararlı olabilir.Ağrının nedeni ve cinsine bağlı olarak birçok durumda palyatif radyoterapi (kemik metastazları), sinir blokları, ve epidural kateter yoluyla ağrı tedavisi uygulanabilir. Ağrı tedavisi sırasında sürekli değerlendirme yaparak, tedavinin başarısı, hasta ve ailenin tedaviyi algılamaları ve tedavinin yan etkilerini (bulantı, sedasyon, kabızlık) belirlemek ve tedbir almak gerekir. Ülkemizde ağrı tedavisi algılanması ve uygulamasında önemli engeller vardır. Kültürel olarak ağrı çekilmesi normal kabul edilmektedir. Morfin türevi ilaçlar konusunda bilgisizlik ve yanlış inanışlar gerek hastalar, gerek halk gerekse profesyoneller arasında çok yaygındır. Tedavinin başarısı yönünde en önemli engel olan bilgisizlik konusunda ekstra çaba gösterilmeli ve hasta ve ailesi morfin türevi ilaçların yararı ve emniyeti konusunda bilgilendirilmelidir. Ağrı tedavisi uygulamasında doktordan direktif aldıktan sonra ilaçların düzenli alınması gerektiğini hastaya anlatmak ve bunu kontrol etmek gerekir. Gerekirse hastanın günlük tutması sağlanmalı ve tedavinin gidişatı yakından takip edilmelidir. Hastanın doktorunu da gerektiğinde bilgilendirerek tedavide gerekli değişiklerin yapılmasını kolaylaştırmalıdır.ELİMİNASYON PROBLEMLERİ (İDRAR VE DIŞKILAMA PROBLEMLERİ) Kanserli hastalarda kabızlığın en sık rastlanan nedeni laksatif ilaçları kullanmadan narkotik ilaç alımıdır. Bunun dışında az posalı gıdalardan oluşan beslenme, dehidratasyon, depresyon, hiperkalsemi de önemli kabızlık nedenleri arasındadır. Diarenin en sık rastlanan nedenleri ise fekal tıkaç, laksatif ilaçların aşırı kullanımı, kemoterapi ilaçlarının bazıları (campto, 5-FU) ve sfinkter kontrolu kaybıdır. İdrar yapmakta zorluk veya idrarı tutamamak ilaçların yan etkisi, spinal kord metastazı, şuur bozukluğu, üriner infeksiyon, ve dehidratasyon nedeni ile gelişebilir. Hastayı değerlendirirken iyi bir anamnez almak gerekir. Ardından batını muayene etmek gerekir. Probleme neden olan faktörleri göz önünde tutarak teşhise gitmek gerekir. Kabızlık tedavisinde en sık kullanılan ilaçlar senokot ve duphalac (laktuloz)'dır. Bunlarla sonuç alınmazsa ve 72 saat dışkılama olmamışsa lavman (lavmanlar basitten komplekse doğru, libalaks, fleet, iztonoik, cerrahi lavman şeklinde sıralanırlar) ve magnesie calcinee toz olarak kullanılabilir. Bu arada hastanın fekal tıkacı olmadığından emin olmakta ve varsa manuel olarak fekal tıkacı çıkartmak ve barsak temizlenene kadar lavmanlarla temizlemek gerekir. Dışkılama ve idrar problemleri olan hastalarda cildin bütünlüğü çok önemlidir. Cildin mümkün olduğunca dışkı veya idrarla temas etmesine mani olmak gerekir. DİSPNE (NEFES DARLIĞI) Kanserli hastalarda dispnenin çok çeşitli nedenleri vardır. Dispne en sık akciğer kanserinde görülür. Tümör hava yollarını tıkayabilir, lenfanjitik yayılım veya plevra'ya metastaz yaparak dispneye yol açar. Akciğer kanseri tedavisi sonucunda örneğin pnömenektomi, kemoterapi veya radyoterapi tedavisi sonucunda da dispne görülebilir. Kalp yetmezliği veya KOAH da kanserli hastalarda dispneyi arttırabilir veya nedeni olabilir. Pulmoner emboli kanserli hastalarda en sık rastlanan dispne nedenlerindendir. Özellikle kısa sürede gelişen dispne durumlarında, veya göğüs ağrısı hikayesi olan durumlarda ve pratik olarak her durumda akla gelmelidir. Kanser hastalarında infeksiyon (aspirasyon veya bakteryel pnömoni) sıklıkla dispneye yol açar. Dispnesi olan hastada anemi dispneyi arttırır. Nadiren anksiete de dispne nedeni olabilir ancak bu teşhis ancak diğer organik nedenler ekarte edilirse düşünülmelidir. Kanserli hatada dispneye genellikle anksiete ve öfke eşlik eder. Dispne tedavisinde en önemli ilaç morfin'dir. Ülkemizde morfin'in solunum durdurduğu ve dispnesi olanlarda sakıncalı olduğu yönünde yanlış bir inanç hakimdir. Tam tersine morfin dispnede kullanılması gereken en önemli ilaçtır. Morfine ek olarak Oksijen de yararlı olabilir. Bunun dışında bronkodilatörler, steroidler, ve gerekirse kan transfuzyonu yararlı olabilir. Kalp yetmezliği mevcutsa lasix önemli ölçüde rahatlık getirebilir. ANOREKSİ (İŞTAHSIZLIK) Anoreksi kanser'li hastalarda sık görülür. Bunun en önemli nedeni hastalığın kendisidir. Tedavi sonucunda da görülebilir. Hem hasta hem ailesinde önemli stres nedenidir. Hasta ne isterse ve ne zaman isterse yemelidir. Yemek konusunda hastayı zorlamakta yarar yoktur (sadece yeterli sıvı alması önemlidir). Terminal hastalarda enteral veya parenteral beslenme yapılmamalıdır. İlaç olarak megestrol (megace) veya düşük doz dexamethasone (dekort) yararlı olabilir.BULANTI-KUSMA Kanserli hastada bulantı-kusma için çok çeşitli nedenler vardır. Elektrolit ve sıvı dengesizliği (dehidratasyon, hiperkalsemi), gastrointestinal bozukluklar (ağızda mantar, tat bozukluğu, ince barsak tıkanıklığı, kabızlık), metastaz veya primer tümör, veya tedaviden dolayı (kemoterapi- radyoterapi veya destek ilaçlar) oluşabilir. Destek ilaçlar arasında en sık bulantı yapan narkotik ilaçlardır. Bulantı tedavisinde önce nedeni mümkün olduğunca ortadan kaldırmak sonra da anti-emetik ilaçlarla yardımcı olmak gerekir. Ülkemizde basitten komplekse doğru emedur (oral, IM, rektal), metpamid (oral, IV), H2 reseptör blokerleri (zofran, kytril) kullanılabilir. Dekort (dexamethsone) bütün antiemetiklerin yanında yardımcı olarak kullanılabilir.Nazogastrik tüp ancak barsak tıkanıklığı olan hastalarda (ince barsak tıkanıklığı- peritoneal karsinamatoz) kullanılmalı ve mecbur kalmadıkça tercih edilmemelidir.DEHİDRATASYON (SUSUZLUK) Dehidratasyon aslında terminal hastada çok kötü bir şey değildir. Ağız kuruluğunu tedavi etmek kaydı ile aileyi de eğiterek ve sakinleştirerek dehidratasyonu tedavi etmek gerekmez. Dehidratasyonun pozitif etkileri idrarın azalması (böylece idrar tutamama ve kateterizasyon ihtiyacı azalır), kusmanın azalması, akciğerde sekresyonların azalması ve asit ve ödemde azalmadır. Hastanın ağız bakımı iyi yapılır (bol buzlu su ile silinir) ve hasta rahat olursa aileye bu yararlar anlatılmalı ve hastaya sıvı takmaktan kaçınılmalıdır. Ancak hastanın ailesi hidrasyon konusunda ısrarlı olursa saygı duymak ve doktoru ile koordinasyon halinde sıvı tedavisi yapılmalıdır. HUZURSUZLUK VE AJİTASYON En sık nedenler geçmeyen ağrı, gergin mesane veya kolon, hiperkalsemi, serebral anoksi, dispne ve hareketsizliktir. Bazı ilaçlar da (kortizon, nöroleptikler) ajitasyona yol açabilir. Hastayı yalnız bırakmamak, ortamı emniyetli bir şekilde düzenlemek gerekir. Aile bireylerinin akşamları uyuması sağlanmalıdır. Bazı ilaçlar (haloperidol, chlorpromazine) ajitasyon tedavisinde yararlı olabilirAGONİ VE ÖLÜM Agoni ölümden hemen önceki safhadır. Saatler veya günler sürebilir. Hastanın şuuru genellikle kapalıdır ancak konuşulanları duyabilir veya bazı şeyleri hissedebilir. Agoni ve ölüm'ün terminal kanser hastalarında evde olmasında büyük yarar vardır. Hastayı rahatlatmak, ve aileyi bu konuda bilgilendirmek önemlidir. Hastanın ağrısını mutlak olarak gidermek, iyi bir ağız bakımı yapmak ve ailenin hasta ile huzurlu bir ortamda birlikte olmasını kolaylaştırmak gerekir. Hastanın yaşam fonksiyonları gittikçe yavaşlar, solunum ağırlaşır ve düzensizleşir ve sesli hale gelir. Bu durumun hastanın acı çekmesinden kaynaklanmadığı konusunda aileyi bilgilendirmek gerekir. Sekresyonların artmasına bağlı oluşan sesler için düşük doz atropin doktor direktifi altında lüzumu halinde uygulanabilir. Hastanın rahatlığı için morfin, diazem ve largaktil kullanılabilir. Ailenin ölmeye yakın hasta ile mümkün olduğunca beraber olması, hastanın ölmekte olduğunu anlamasına ve bu zamanı iyi değerlendirmesine yardımcı olmak gerekir. Sonuç olarak terminal bakım kanser hastasının tedavisinde önemli bir yer tutar. Bir kanser hastasını kemoterapi ile tedavi etmek kadar ve hatta daha fazla önem taşır. Terminal bakımda esas amaç hastanın kalan zamanını tercihen aile ortamı içinde şikayetleri en aza indirecek şekilde aktif olarak tedavi etmektir. Bu şekilde hasta yaşayacağı zamanı sevgi içinde ağrısı veya başka şikayetleri olmadan geçirebilir. Önemli olan hastanın ne kadar yaşayacağı değil, yaşadığı süreyi ne şekilde yaşadığı ve yaşam kalitesinin düzeyidir.







Kaynaklar
1. American Cancer Society
2. Cecil Textbook of Medicine
3. National Foundation for Cancer Research
4. National Cancer Institute
5. T.C Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı
6. Türkiye Kanserle Savaş Vakfı
7. Türkiye Kanser Derneği
8. Göğüs Kanseri Dayanışma Grubu

TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇ (TARİHİ GELİŞİMİ)



İÇİNDEKİLER
1. GİRİŞ. 1
2. TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇ (TARİHİ GELİŞİMİ) 2
3. İÇ GÖÇÜN SEBEPLERİ 3
4. DOĞU VE GÜNEYDOĞU BÖLGESİNDEN GÖÇ.. 5
5. DOĞU VE GÜNEYDOĞU VE ANADOLU’DA YAŞANAN ZORUNLU GÖÇ.. 5
a. Zorunlu Olarak Göç Edenlerin Yerleşim Sorunları 6
b. Zorunlu Göç Edenlerin İstihdam ve Geçim Sorunları 6
6. NÜFUSUN EKONOMİK KALKINMA ÜZERİNDEKİ TESİRLERİ 6
TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇÜN DEĞİŞEN YAPISI 7
KAYNAKÇA: 8













1. GİRİŞ
Nüfus problemlerinin insanlık tarihinde medeniyetin doğuşundan önce mevcut olduğu söylenir.[1] Yalnız ilk olarak nüfus problemini ilmi şekilde ele alan İngiliz iktisatçısı rahip Thomas Roberte Malthus’tur. Nüfus problemiyle ilgilenenler iki gruba ayrılır. Birinciler, Dünya nüfusunun artışından endişe duymaktadırlar. Bu görüşü müdafaa edenlere göre artan nüfusa karşılık istihsal miktarı da artmış ve istihsal artış trendinin nüfus artış trendi üstünde seyrettiğine işaret ederek nikbin bir görüşe sahip olmuşlar.
Diğer taraftan ikinciler, birincilerin tersine nüfusun artışını sorun olarak görmüşlerdir. Dünyanın bir çok yerinde artan nüfusa karşılık istihsalin yeterli artış göstermediğini işaret etmişler ve hatta artan nüfustan dolayı fert başına istihsal düşüşlerin olduğu belirtmişler.
Konumuz, Türkiye’nin Doğu ve Güney Doğu Bölgelerindeki göç hareketlerini ve bu göçün meydana getirdiği sosyo-ekonomik yapıdır.
2. TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇ (TARİHİ GELİŞİMİ)
Türkiye’deki iç göçün tarihini birbiriyle örtüşen dönemleri de içere ancak bazı temel özellikler ile ayırt edebileceğimiz dört temel dönemde ele alabiliriz.
“1923’den 1950’ye”, “1950’ler ve 1960’lar”, 1960’lar, 70’ler ve 80’ler” ve 1980 sonrası”. Bu ayırım tarihsel olmaktan çok ilgili sorunsal alanlarının farklılaştığı dönemleri yansıtmaktadır. 1923’ten itibaren başlattığımız ilk dönemde, önemli bir göç hareketi yaşanmamıştır. Bu dönemde kırdan kente ve kentten kente cılız bir göç söz konusudur.
Türkiye’de 1950’li yıllarla birlikte hızlanan köyden kente göçün, bu dönemde ülkenin kırsal alanlarındaki ekonomik ve toplumsal değişme ile başladığı ve hızlandığı görülmüştür. Türkiye’de toplumsal oluşum içinde tarımın makineleşmesi ve modernleşmesi, geleneksel toprak sahipliliği rejiminin değişmesi topraksızlaşma ya da toprakların belirli ellerde toplanması, ulaşım koşullarındaki gelişmeler gibi etkenlerle, kırsal alanlarda yaşayan nüfus kentsel alanlara doğru hareketlenmiş 50’li ve 60’lı yılların iç göçü ortaya çıkmıştır. Burada göçe ivme veren etkenler arasında nüfus artışı, tarımdaki düşük üretkenlik ve kırsal alanlardaki artan işsizlik ve eğitim nedeniyle kentlere yönelmedir. Bu dönem köyden ve köylülükten hızla kopma dönemidir.
1960 – 80’ler arası dönem, kentsel alanların kendi yapılarının ve bu yapılardaki dönüşümlerin iç göçe damgasını vurduğu dönemdir. Bu dönemde kırsal alanlardan akan işgücünü istihdam edecek sanayi aynı hızla gelişmemiş, diğer yandan kentsel alanlar gelen nüfusu barındıracak konut oluşumunu sağlayamamıştır. Sonuç olarak, gecekondularda yaşayan ve ikincil ekonomik sektörlerde geçimini sağlamaya çalışan bir göçmen kitlesi, kent nüfusunun ağırlıklı bir parçası haline gelmiştir. “Kentleşme” ve “Kentlileşme” farklılığı bu dönemde başlamıştır. Bu dönemde iç göçün önemli bir kısmının İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlere yönelmiştir.
1980’li ve 90’lı yıllar ülkede toplumsal oluşumunun, ekonomik serbest piyasa ekonomisi, özelleştirme gibi örgütlenmelere başlamıştır. Bu dönemde Türkiye’de iç göç, siyasi nedenlerinde katkısıyla giderek daha da yoğunlaştı. Zorunlu ve gönüllü göç ayırımı da bu yoğunluğun bir parçası oldu. Doğu ve Güney Doğudan hem can-mal güvenliği olmadığı için hem de bu bölgede süren savaş benzeri durum nedeniyle, binlerce insan göç etmek zorunda kaldı.
Bu göç çerçevesinde önemli oranda bir nüfus, önce daha güvenli görünen Diyarbakır, Van vb. civar illere, sonrada İstanbul, İzmir, Adana, Bursa, Mersin başta olmak üzere, Batı ve Orta Anadolu’ya göç ederek, söz konusu yerleşim yerlerinin zaten varolan kentsel sorunlarını olağan üstü boyutlarda yoğunlaştırdı.[2]
3. İÇ GÖÇÜN SEBEPLERİ
Ülkemiz içindeki demografik hareketlilik ve bu hareketliliğe bağlı olarak ortaya çıkan sorunlar özellikle son yıllardan büyük kentlerimizde ağırlıklı biçimde hissedilmiştir. Büyük kentlerimizin arasından İstanbul kenti bu sorunların olumsuz etkisi altında kalan en önemli yerleşme merkezlerinden biri olmuştur. Tarih boyunca çeşitli nedenlerle, göç olgusu Anadolu’da izlenmiştir. 1950’lerden bu yana Türkiye’nin sanayileşme sürecinden kaynaklanan sosyo-ekonomik yapısındaki önemli gelişmeler iç göç ve 1960 yılının oranlarından itibaren de dış göçe neden olmuştur.
§ Şehirlere olan göç olgusunun temel nedenleri ana hatlarıyla şunlardır;
§ Tarıma yeni teknolojinin gelişi;
§ Entensif tarım, toprak yetersizliği ve toprağın mirasla parçalanması;
§ Hızlı nüfus artışı ve yaşam biçiminin sınırlılığı;
§ Kentlerdeki sosyal ve kültürel imkanlardan yararlanma isteği;
§ Kentlerin iş yönünden çekiciliği;
§ Haberleşme ve ulaşım olanaklarındaki gelişmeler;
§ Çeşitli düzeylerde verilen yönetimle ilgili kararlar ve uygulanan politikalar.
Özellikle 1950’li yıllardan itibaren tarımsal alandaki makineleşme, tarımda gereksinme duyulan insan gücü miktarını azaltmıştır. Fazla insan gücü zorunlu olarak kırsal bölgeleri terk ederek iş bulma umuduyla göç etmiştir.
Hızlı nüfus artışı sonucunda tarımsal gelir yetersiz kalmış, tarımdaki işgücü fazlası iş bulmak, kendisinin ve ailesinin refahını yükseltmek ve kendinden sonra gelen nesle daha iyi bir ortam hazırlamak istemiyle büyük kentlere göç etmiştir.
Ayrıca gelişen ulaşım ağı, kırsal alanlardan kentlere ulaşımı da kolaylaştırmış ve iç göçü hızlandırmıştır.
Kırsal alanlardan veya ufak kentlerden büyük kentlere salt maddi yönden refah düzeyini yükseltmek isteyen yurttaşlar göç etmiştir. Özellikle İstanbul gibi, sosyal alt yapısı güçlü olan kentlere göçün nedeni, yurttaşların bu kentlerin mevcut eğitim, kültür ve sağlık hizmetlerinden faydalanma isteğidir. Dolayısı ile kent yaşamının bu tür çekici unsurları orta ve üst gelir grubundaki yurttaşlarımızın da büyük şehirlere göç etmelerine neden olmuştur. Devlet Planlama Teşkilatı’nın 1980 – 1985 arasında yapılan göçlerle ilgili yapmış olduğu araştırmadan bazı sonuçlar;
§ 1980 – 1985 döneminde beş yaşın üstünde her bin kişiden 65’şi (2.885.884 kişi) göç etmiştir.
§ Türkiye genelinde, 1985 yılında, kent nüfusunun %3,2’sini kırdan kente göç etmiş nüfus oluşturmuştur.
§ 1980 – 1985 döneminde sosyo-ekonomik bakımdan gelişmiş 19 il net göç alan il durumundadır. İstanbul, İzmir, İçel, Bursa, Kocaeli ve Ankara illeri ilk sırada yer almıştır.
§ 1980 – 1985 döneminde 48 il net göç veren il durumundadır. Net göç veren iller Türkiye’nin bütün bölgelerinde yer almakla birlikte Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde yoğunlaşmıştır.
§ 1980 – 1985 döneminde, göç edenlerin büyük çoğunluğu 15 – 64 yaş grubunda yoğunlaşmış, yaşlı ve genç nüfus daha az göç etmiştir.
§ 1980 – 1985 döneminde göç edenlerin çoğunluğu erkek nüfus teşkil etmektedir.
§ 1980 – 1985 döneminde, Türkiye gençliğine göre, okuma yazma durumu daha yüksek olan kişiler göç etmiştir.
§ 1980 – 1985 döneminde, kırdan kente göç edenler ise sırasıyla hizmetler, sanayi ve tarımla ilgili faaliyetlerde bulunmaktadırlar.
§ Son dönemlerde net göç alan illerin tamamı, sosyo-ekonomik bakımdan gelişmiş batı bölgelerinde yer almakta, buna karşılık en fazla net göç veren iller ise Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde bulunmaktadır.
§ Bu değerlendirmeler, metropollerin göç çekim merkezleri olma niteliklerini muhafaza ettiklerini, ancak metropollerin son dönemde belli bir doyum noktasına ulaşmış olmaları nedeniyle çevre illerin ve sanayi merkezlerinin göç çekim merkezleri haline dönüştüklerini göstermektedir.
4. DOĞU VE GÜNEYDOĞU BÖLGESİNDEN GÖÇ
Bir yandan terörün baskısı, diğer yandan demokrasi dışı baskıcı uygulamalar ve giderek ağırlaşarak büyüyen ekonomik ve toplumsal sorunlar yöre halkını; yerleşim yerlerini terk ederek, köylerini boşaltmaya ve toplu göçlere yöneltmektedir.
Doğu ve Güneydoğu bölgesi ile batı Türkiye arasındaki refah ve gelir farkı; doğudan batıya sermaye ve insan gücü göçüne neden olmaktadır. Bu göç, bazı dönemlerde temposunu arttırmakta; bölge, gelişme sürecinde sürekli kan kaybına uğramaktadır.
5. DOĞU VE GÜNEYDOĞU VE ANADOLU’DA YAŞANAN ZORUNLU GÖÇ
Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da son rakamlara göre, devletin güvenlik nedeniyle boşalttığı 3.193 köy ve göçe zorlanan 385.000 köy sakini var.[3] Zorunlu göç konusunda yapılan araştırmalarda, zorunlu göç edenlerin 1990 sonrasında önemli bir yüzdesinin bölgede can ve mal güvenliklerinin sağlanmaması nedeniyle göç ettikleri vurgulanmakta. Böylece can ve mal güvenliğinin sağlanmadığına inanan bu grup, bunun nedenleri olarak, araştırmanın yapıldığı yöreye göre değişen oranlarda PKK terörünü ve kolluk kuvvetlerinin baskısını göstermekte.[4]
Doğudaki sivil halk güvenlik güçlerinin teröre karşı yürüttüğü mücadelede uygulanan stratejiler ile devletle iş birliği yapan herkesi cezalandıran PKK’nın şiddetinin kıskacına sıkışmış durumdaydı. Örneğin; bir köylü, korucu olursa PKK tarafından öldürülme tehdidiyle yüz yüze gelirken, koruculuk sistemine katılmayı reddederse, güvenlik güçleri tarafından evinden ya da köyünden uzaklaşmaya zorlanmayı göze almak zorundaydı.[5] Aynı rapora göre, sık sık rastlanan bir başka durum, köyün bir kısmının koruculuk sistemine katılmasından sonra, katılmayan köylülerin göçe zorlanmasıdır.
a. Zorunlu Olarak Göç Edenlerin Yerleşim Sorunları
Köyleri boşaltılan insanlar, sorunlarıyla beraber dalga dalga, önce bölgedeki, arkasından tüm Türkiye’deki büyük kentlere taşınmaktadır. Bu insanlar köylerden ilçe ve il merkezlerine, bölgedeki Şanlıurfa, Van, Diyarbakır gibi şehirlere, batıda mevsimin uygun olduğu, tarım işçiliği gibi eğitim ve beceri gerektirmeyen istihdam alanları sağlayabilen Mersin, Adana, Antalya gibi şehirlere giderler.
Göç edenler kente geldiklerinde arsa çetelerinin tuzağına düşmektedir. Bu olgu, hem göç eden halk için, hem de yağmalanan devlet için çok önemli bir sorun durumundadır. Henüz bir konuta kavuşamamış bir konumda olan on binlerce insan, bir yakınının yanında, inşaatlarda, park, garaj gibi sağlıksız ortamlarda, kalabalık halde yaşamaya devam etmektedir.
b. Zorunlu Göç Edenlerin İstihdam ve Geçim Sorunları
Göç edenler beraberinde getirdikleri hayvanlarını ve diğer mallarını satarak bir süre bununla yaşamlarını sürdürmüşler, çalışarak kazanç sağlama olanağını genellikle elde edemediklerinden kısa sürede bu birikimlerini de eriterek tüketmişlerdir.
Göç edilen yerlerin ekonomik bakımından gelişmiş ve sanayileşmiş bölgeler olmaması, yeni yatırımların düzeyindeki yetersizlik, göç etmek zorunda bırakılanları genellikle tarım ve hayvancılık dışında bir meslek ve becerilerinin yokluğu, idarenin bu yurttaşlara yeni beceriler kazandırma arayışında olmaması gibi nedenlerle, bu yurttaşlarımız göç ettikleri kent merkezlerinde istihdam imkanı bulamamaktadır. Devletin soruna geçici çözüm sağlayarak “geçici istihdam projelerini” uygulamaya geçirmemiş olması, sorunların kabararak devamına neden olmaktadır.[6]
6. NÜFUSUN EKONOMİK KALKINMA ÜZERİNDEKİ TESİRLERİ
Ekonomik kalkınmayı tayin eden ve belirleyen şartlardan biri fert başına düşen gelirin yüksek olması veya yıldan yıla göstermesidir. Milli gelir ve fert başına gelir aşağıda işaret edeceğimiz nüfusun üç yönüyle yakından ilgilidir.


a. Nüfus hacmi ve milli gelir ilişkileri:
Nüfus hacmi ile ekonomik kalkınmadaki münasebetin şartları öyle olmalıdır ki, nüfus büyümesi ve ekonomi üzerindeki daima gelir artırıcı olsun. Yani nüfusun artması oranında gelirin artması da olmalıdır.[7]
b. Nüfus büyüme oranı ve kalkınma:
Nüfus büyümesi, yüksek büyüme oranlarına tabi olduğundan ve diğer istihsal faktörlerinde bir değişme olmadığı zaman, fert başına düşen istihsal miktarının azalmaması için yüksek yatırım hedeflerinin olması gerekir.[8]
c. Nüfusun yaş ve cinsiyet bakımından dağılım özellikleri ile iktisadi kalkınma ilişkileri:
Doğurganlık nüfusu büyüme haline tesir ettiği gibi, yapısına ve büyümesine de tesir eden doğum oranlarında bir düşme olmadığı zaman ölüm oranlarındaki azalma hızla nüfusun artmasına sebep olur.[9]
TÜRKİYE’DE İÇ GÖÇÜN DEĞİŞEN YAPISI
1945 – 1950 döneminde başlayan kır – kent göçün temelinde, diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de ekonomik ve sosyal gelişmeler egemendir. Karayolu ve motorlu taşıt ulaşımının artması ile birlikte köy ve kent arasında her türlü ilişki yoğunluk kazanmıştır. Haber kanallarının artması ile köylünün ve kentlinin sistemden “haberdar olma” ve buna göre karar almaları çabuklaşmış ve kolaylaşmıştır. Tarımda, traktörün yanı sıra üretimi artırıcı diğer girdi kullanımının yaygınlaşması, tarım alanlarını ve tarımsal üretimi artırırken, tarım ürünlerine olan talep de tarımın büyümesini etkilemiştir. Yüksek doğum, yüksek ölüm hızları ile düşük orandaki nüfus artışı yerine, gelişen tıp teknolojisinin yaygın halk sağlığı programları ile kullanılması sonucu, ölüm hızı düşmüştür. Yüksek doğum ve düşük ölüm hızları sonucu, yüksek nüfus artışının geçerli olduğu bir dönem yaşanmaya başlamıştır.

















KAYNAKÇA:
1. PİRİMOĞLU, Baki; Türkiye’de Nüfus Artışının Ekonomik Gelişmeye Tesirleri, Atatürk Üniversitesi Erzurum (1975)
2. İÇDUYGU, Ahmet; SİRKECİ, İbrahim; T.E.T. Tarih Vakfı (75 Yılda Köylerden Şehirlere) İstanbul; Şubat 1999
3. İLKKARACAN, İpek; İLKKARACAN, Pınar; T.E.T. Tarih Vakfı (75 Yılda Köylerden Şehirlere) İstanbul; Şubat 1999
4. Cumhuriyet Halk Partisi somut Politikalar Çalışma Grubu Doğu ve Güneydoğu Ön Raporu
5. Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara






















KENDİ PC Nİ KENDİN KUR

Adım 1: Parçaları Satın Alın ve Toparlayın
Genellikle bu, en çok zaman alan ve dikkat edilmesi gereken adımdır. Hangi parçaları
alacaksınız? Hangileri en iyi?
Bilgisayar parçaları almak için birçok iyi yer var. Bölgenizdeki bir bilgisayar mağazasına
gidebilirsiniz. Genellikle iyi garantiler sunmalarına rağmen, diğer bazı yerlerden birazcık daha fazla
ödemek zorunda kalabilirsiniz. Bazen, birazdan da fazla. Ayrıca, her gün çok sayıda insanla
görüştükleri için, bazı “destek uzmanları” söylediklerinizi dinlemezler ve neye ihtiyacınız olduğuna veya
problemin ne olduğuna geçmeye çalışırlar. Bazıları, büyük ihtimalle söylediği yanlış da olsa, size iki
saniyede her türlü teknik cevabı verebileceklerine inanır ve daha akıllı görünmeye çalışırlar.
Birçok şehir bilgisayar parçası satan ve tamir edin daha küçük dükkanlara sahiptir. Bunlar bir
alışveriş mağazasındaki küçük bir ofis olabilir. Bölgeden bağımsız olarak, bu dükkanlar genellikle daha
ucuzdur ve size daha fazla ilgi gösterebilirler. Sattıkları donanım genellikle, üretici tarafından
paketlenmiş perakendelerdir. Genellikle bir statik paket ve çok az doküman ile gelen OEM donanım da
satabilirler. Bu tip donanıma hakim olmanız gerekmektedir. Eğer dokümanı okumanız gerektiğini
düşünürseniz, OEM donanım almayın. Ayrıca, her şirket için geçerli olmasa da, sizi bilgilendirmek için
şunu söylemek zorundayım: Küçük dükkanların dürüstlüğüne biraz şüpheli yaklaşmak gerekebilir. Bu
her zaman doğru değildir, fakat küçük şirketler oldukları için ve büyük mağazaların büyük satış
hacimlerine sahip olmadıkları için, genellikle ayakta alabilmek için satışı yapabilme baskısı altındadırlar.
Bu tür bir dükkandan alışveriş yapacaksanız, bunu göz önünde bulundurun.
Bundan sonrası parçaları tanımanız için. PC satış endüstrisi, satış yapabilmek için sizdeki bilgi
eksikliğini sonuna kadar kullanacak birçok satıcıyı barındırır.
Şimdi, sırayla her tip
donanıma bakalım:
Kasa: Tasarladığınız yere
sığabilecek bir kasa almaya dikkat
edin(resim 1). Bu noktada bir
masaüstü veya dik duran kasa
arasında seçim yapmalısınız.
Genişletilebilirlik için yer bırakın;
fazla sürücü yuvaları ve içeride
çalışabilmek için bol alan. Bir güç
kaynağı olduğundan emin olun.
Kasa temiz mi? Kasanın metal kısımları kenarları traşlanmış yada yuvarlatılmış sağlam bir
malzemeden mi ? Plastik aksam kaliteli ve finishing’i düzgün mü ? Kasanın
kutusundan bir vida seti ve anakart montajı için gerekli tüm parçalar var
mı ? Kasanın geometrisi düzgün ve tüm ihtiyaçlarınız için gerekli yuvalar
gerekli sayıda mevcut mu ? Biçim faktörüne dikkat edin: ATX veya Micro
ATX. Hemen hemen bütün yeni anakartlar P4 uyumlu ATX kasaya ihtiyaç
duyar(resim 2). Yani eğer eski bir kasa alırsanız, yeni anakart o kasaya
uyum sağlamayabilir. Eğer çok fazla terfi yapıyorsanız, bu işlem
düşünülerek tasarlanmış bir kasa almalısınız. Örneğin kolaylıkla
çıkartılabilen anakart monte plakaları, sürücü yuvaları, vb. Turbo
düğmesi(resim 3) ve tuş kilidi eski teknolojidir, onlara sahip olmanız
gerekmez. Güç ve reset düğmelerinin biraz gömülü olmasına dikkat edin,
böylece kasayı masanın altına koyarsanız yanlışlıkla bir tekme atıp sistemi
yeniden başlatmazsınız. Ayrıca, kasanın sağlamlığını kontrol edin. Bazı
ucuz kasaların iç tarafı oldukça zayıf oluyor. Kasanın nasıl açıldığına dikkat
edin. Tasarımına bağlı olarak, vidasız tip oldukça kullanıcı dostudur. Birkaç
parça halinde ayrılmayan bir kasayla çalışmak daha kolaydır.
Eğer kasada hızlı bir işlemci çalıştıracaksınız, kasanın soğutma sistemine dikkat edin(resim 4).
Kasa fanlarıyla gelen kasalar güzeldir, fakat öyle değilse bile, kasanın buna olanak tanıyacak şekilde
tasarlandığından emin olun. Öne monte edilen bir kasa fanı için kasanın ön tarafında açık bir hava
deliği ve kasanın arka tarafında da bir çeşit hava akışı olmalı. Birçok güç kaynağı, altlarına monte,
kasanın içinden havayı emip dışarı atan fanlar ile
soğutmaya da yardım ediyorlar. Bunun yanında, güç
kaynağının gücüne dikkat edin. Eğer kasa içinde birçok
donanım barındıracaksanız veya yüksek güç gerektiren
donanımlar olacaksa, iyi ve güçlü bir güç kaynağı
edinin. Mümkün ise TUV onaylı en az 250W güç kaynağına
sahip P4 uyumlu bir kasa alın. 300W - ATX 2.02 tercih
sebebidir. Yeni bir anakart ve AMD işlemcilerin daha fazla
güç harcadığına dikkat edin.
Piyasada güç kaynağının(resim 5)
üzerinde 300W yazmasına rağmen gerçekten 300W
olmayan onlarca marka kasa vardır. Markalara baktıkça,
birçok kötü üreticinin bu işte olduğunu görebilirsiniz.
Kasa seçiminin performanslı bir sistem için çok önemli
olduğunu tekrar hatırlatırım. Kasa içinde kullanılan
soğutucu fanların ballbearing özelliğine sahip olmasına dikkat edin.
Ana kart: Hemen hemen herkes
anakartın bilgisayarınızdaki en önemli parça
olduğunu bilir. Bütün diğer öğeler anakarta
bağlanır. Ayrıca anakartın gelecekteki
terfileriniz için seçeneklerinizi belirleyeceğini
de unutmayın. RAM’i terfi mi etmek
istiyorsanız? Önce anakartınızın hangi tip ve
ne kadar RAM alabileceğini kontrol edin. Yeni video kartını mı istiyorsunuz? Anakartınızın bir AGP
yuvaya ihtiyacı olacaktır. Anlatabildim mi? Eğer baştan yanlış anakartı seçerseniz, başka bir terfi için
anakartı değiştirmek zorunda kalabilirsiniz. Bugünün anakartları, standart PIII günlerindeki
anakartlardan biraz daha karışıktır. Eğer bu eski sistemlere alışıksanız, yeni anakartlara biraz alışmanız
gerekecek. Bir zamanlar IDE kontrol kartlarına ihtiyaç duyardık, şimdi bu bağlantılar anakartın üzerinde
bulunuyor. Bir zamanlar USB bir opsiyondu, şimdi bütün anakartlarda entegre. Bunun yanında ses
özelliği, RAID özelliği hatta IEEE-1394 özelliği gibi birçok yenilik anakartların üzerinde gömülü
gelmektedir. Bir anakart almak zor bir iştir, ne istediğinizi bilmeniz ve sonrasında sizin için en iyi
özellikleri sunan anakartı almanız gerekir.
Üç anakart seviyesi bulunmaktadır. Bu tabi ki bir genellemedir, fakat yeterince doğrudur.
• Her şeyi içinde olan anakartlar. Bu anakartlar genelde PC donanımıyla ilgilenmiyorsanız ve
sıkıntıyla boğuşmak istemiyorsanız aldığınız anakartlardır(resim 7). Bu
anakartlarda ses, video, ethernet ve hatta bazı diğer özellikler (mesela
modem) dahili olarak bulunur. Genellikle iyi overclock edilemezler ve geniş
CPU destekleri yoktur. Bu anakartlar genellikle Micro ATX biçim faktörüne
sahiptir. Çoğu zaman, firmalar tarafından üretilen PC’lerde bu anakartlar
kullanılır ve bu da sizin bu kılavuzu izlemenizin önemli sebeplerinden
birisidir. Eğer kendi PC’nizi yapacaksanız, bu anakart size göre değil.
• İkinci olarak, en çok kullanılan anakartlar var. Bu anakartlar
tek bir CPU yuvası, IDE kontrol aygıtı ve benzeri özelliklerle
gelir(resim 8). Birçoğunun dahili videosu bulunmaz, fakat
birçoğunda dahili ses vardır. Bu pek sorun teşkil etmez, çünkü kolayca kapatılabilir. Geniş voltaj ve
çarpan ayar seçenekleri sayesinde geniş bir CPU destekleri bulunur ve overclock’a daha yatkındırlar.
Bu anakartların bazıları RAID özelliği de sunar. Yeterli PCI yuvalarıyla bu anakartlar muhteşemdir.
• Son olarak, birçoğumuzun alamayacağı canavarlar var. Çift işlemcili, dahili NIC ve SCSI desteği
bulunan ve sürüyle PCI yuvası bulunan anakartlar. Bunlar genellikle masaüstü PC’den çok sunucu ve iş
istasyonları içindir. Genelikle bu anakartlarda kullanılan hafıza birimleri ECC veya Registred ECC
şeklindedir.
Aklınızda tutmanız gereken bazı şeyler:
• Kart Şekli: Birçok insan parçaların anakartta nereye yerleştirildiğine özen göstermez, ama
aslında bu önemlidir. CPU yuvasının yakınında CPU fanınızı engelleyebilecek büyük bir kapasitör var
mı? Uzun bir PCI kartının oturmasına izin vermeyecek bir engel var mı? Hafıza kartlarınızı almak için
disket sürücüsünü çıkartmak zorunda mısınız? Bu anakarta
ne takacağınızı ve bu tür bir sorunla karşılaşıp
karşılaşmayacağınızı iyi bilmelisiniz. Bu biraz da
kullanacağınız kasanın boyutuna bağlıdır. Küçük bir kasaya
büyük bir Asus anakartı sığdırmak pek kolay bir iş değildir ve
başınızı belaya sokar(resim 9).
• Yuvalar: Eğer elimizde
olsaydı, dünyadaki her şeyi
çalıştırabileceğimiz 20 PCI yuvalı
bir anakart alırdık. Ne yazık ki,
böyle bir anakart mevcut değil.
Yani, anakartınızın kaç PCI
yuvasına sahip olduğuna dikkat
edin(resim 10). Birçoğumuz için
standart 4 veya 5 yuva yeterlidir.
Dikkatli olun, kolaylıkla bütün yuvalarınızı doldurabilirsiniz. Anakartınızın bir AGP yuvasına ve hatta
ihtiyacınız varsa AMR veya CNR yuvalarına sahip olduğundan emin olun.
Kılavuzlar: İnanın bana, eğer önemsemez ve iyi bir kullanım kılavuzu olmayan bir anakart
alırsanız, pişman olursunuz. Markasız bir anakart aldığınızda, büyük ihtimalle bir üçüncü sınıf
öğrencisinin yazdığını düşüneceğiniz Tayvanca veya İngilizce bir kılavuz ile karşı karşıya kalırsınız.
Birçoğunda anakartta ekler bulursunuz. İlk seferde doğru yazamamışlardır. Anakartınızın kılavuzuna
bakın ve anladığınızdan emin olun. Birçok bilinen markanın iyi kılavuzları bulunur. Akılda tutulması
gereken diğer bir önemli konu da, bu bilinen markaların güzel web sitelerinin de olduğu ve oradan da
yardım alabileceğiniz gerçeğidir. Üreticinin kim olduğunu bilmiyorsanız, ki bilseniz bile web siteleri
kullanışsız olacaktır, bu anakartı kullanmayı iki kere düşünün. Aksi taktirde, insanlara bu anakartı kimin
ürettiği hakkında mailler atıp duracaksınız ve genellikle cevap alamayacaksınız.
• Biçim Faktörü: Eğer eski sunucu kasanız olmadan yaşayamayacağınızı düşünmüyorsanız,
ATX biçim faktörlü bir anakart almanızı öneririm. ATX bütün
bağlantıların entegrasyonunu sağlıyor. Ayrıca AT anakartlar,
eski büyük DIN klavye bağlantılarını kullanıyor.
• Çipset: Çipset(resim11), anakartınızın göbeğidir.
Satın almadan önce anakartın hangi çipseti kullandığına çok
dikkat etmelisiniz. Çipset, anakartınızın hangi donanımı
desteklediğinden ve destekleyeceğinden tamamıyla
sorumludur. Her şeyi kontrol eder. Eğer anakartınız ATA-
100, AGP 4x ve benzeri özellikleri desteklemiyorsa, o çipseti
boşverin. Başka birçok çipset var ve bu kılavuz da hepsinin
anlatıldığı bir yer değil. Fakat bu ve başka sitelerde
yapacağınız bir araştırma ile kullanacağınız çipsetin
özelliklerini satın almadan önce belirleyebilirsiniz.
• Donanım Desteği: Bunun önemi oldukça ortada. Anakartın kullanmak istediğiniz donanımı
destekleyecek özelliklere sahip olduğundan emin olun. Mümkünse, ilerde kullanabileceğiniz donanım
için de genişletilebilirliğe elverişli olmasını sağlayın. Ses veya video gibi gömülü öğeler varsa, onları
kapatabildiğiniz sürece sorun değildir. Bu hepsi bir arada özellikleri sevmediğiniz sürece, bu işler için
daha iyi donanımlar kurmak isteyeceksiniz ve bu donanımların da dahili öğelerle çakışmasını
istemezsiniz.
• İncelemeler: Son olarak, bir anakartı satın almadan önce, başkalarının onun hakkında ne
düşündüğünü öğrenin. Siz, anakartın bir konuda problem yaratıp yaratmayacağı hakkında düşünürken,
başka birisi bununla karşılaşmış ve Internet’te birçok yerde bununla ilgili bir şeyler yazmış olabilir.
Donanım inceleme sitelerine bakın. Eminim, bu iş için nereye bakmanız gerektiğini iyi biliyorsunuz.
Usenet haber gruplarına da bakın.
İşlemci: İşlemciler üç temel seviyede gelirler:
• Giriş Seviyesi: Bu grup, kendi işlerini kurmaya hazırlanan ve yazıcıdan çıktı almak için
bilgisayara ihtiyaç duyan insanlar için uygundur. Birçok standart iş yazılımı da bu işlemcilerle sorunsuz
çalışacaktır. Celeron veya AMD Duron işlemciler bu grup için doğru seçimlerdir.
• Orta Seviye: Bu grup, şu anda satılan çiplerin çoğunluğunu oluşturuyor. Bu işlemciler iş
uygulamalarında uçarlar, fakat hıza ve diğer özelliklerine bağlı olarak bazı görüntü düzenleme ve
oyunlarda da iyi çalışırlar. Bu, Pentium 4’leri, Athlon XP’leri ve hızı 1500MHz’den 2 GHz’lere uzanan
işlemcileri içeriyor. 1.5GHz’ın üstünün ortalama olarak alınmaması şaşırtıcı, fakat bu hızlardaki
işlemcilere bugünlerde oldukça ucuza sahip olabilirsiniz. Hatta bence olmalısınız.
• Üst Seviye: Bu grup genellikle CAD türü uygulamalar çalıştıran veya harcayacak bol parası
olan iş yerleri için uygundur. Eğer bu gruptaysanız, 2.4GHz’a uzanan Intel Pentium 4 işlemcilere veya
AMD XP işlemcilerine bakmalısınız. Bu işlemciler gerçekten üst sınırdadır. En çok dahili hafızayı
bulundururlar ve CAD gibi CPU’ya duyarlı programlarda çok iyi sonuçlar vermektedirler.
Yeni bir sistem için hangi CPU’ya ihtiyacınız
olduğu tamamen kişisel bir tercihtir. Ayrıca bütün
işlemcilerin soğutmaya ihtiyacı olacağını da unutmayın.
Birçok kutulu işlemci fanlarıyla beraber, hatta fanları
takılı olarak gelmektedir. Fakat eğer böyle değilse veya
bir OEM işlemci satın alıyorsanız, iyi bir fan da
aldığınızdan emin olun. Ucuz fanlardan olmamasına
dikkat edin. Sizin işlemciniz için uygun olduğundan
emin olun, çünkü bazı fanlar baktığınızda iyi
gözükmesine rağmen yüksek hızlı bir işlemciyi yeterince
soğutamayabilirler. Ayrıca fanın gücünü güç
kaynağından değil de anakart üzerindeki 3 pin’lik
CPU_FAN yuvasından(resim 12) alması daha iyidir. Eğer eski bir donanımla uğraşıyorsanız, fandan ayrı
olarak bir heat-sink’iniz olabilir. Bu durumda, heat-sink’in işlemciye rahat bir monte yolu (klipsler veya
heat-sink bileşimi) olduğundan emin olun.
Hafıza: Hafıza, makinenizin büyük bir parçasıdır, yani
iyi bir şeyler alın. Birçok insanın, iş hafızaya geldiğinde kafası
karışıyor, fakat bu gerçekten gerekli değil. Bazı hafıza
üreticileri anakartınıza uyumlu hafıza bulmanızı web
sitelerinden sağlıyor. Birçok durumda, standart non-parity,
non-ECC hafıza sorunsuz çalışacaktır. Birçok anakart halen
SDRAM(resim 13) kullanırken, bazıları DDR-DRAM(resim 14)
veya RDRAM’de kullanılmaktadır ve bunlar çok daha hızlıdır.
Kısacası, hafıza büyük bir sorun değildir, sadece anakartınızın ihtiyacı olanı almanız
gerekmektedir. Bugünün fiyatlarıyla, bayağı da bir hafıza almayı ihmal etmeyin. İşletim sistemleri
oldukça fazla hafıza isterler. Windows XP’nin asgari gereksinimi 128MB RAM’dir. Yani, yeterli hafıza
almayarak kendinize işkence etmeyin.
Video Kartı: Etrafta seçmek için tonlarca video kartı bulunmaktadır. Hepsi de en iyi olduklarını
söylemektedirler ve mağazada dikkatinizi çekmek için kutularda göz alıcı grafiklerle donatılmışlardır.
Size bazı ipuçları vereyim:
Birçoğumuz 2MB kartlar kullanırdık ve oyun delisi arkadaşlarımızın da 4MB kartları bulunurdu.
Şimdilerde 64MB’lık, hatta daha fazla hafızalı kartlar bulunuyor. Bunlardan alın. Çok fazla fiyatları
yoktur. Benzer şekilde, AGP şimdi standarttır. Yani, AGP yuvası olmayan eski bir anakart
kullanmıyorsanız, mutlaka bir AGP grafik kartı alın. Ayrıca PC’nizi ne için kullanacağınıza da karar verin.
Eğer genellikle iş uygulamaları, Internet ve basit oyunlar için kullanacaksanız süper bir grafik kartına
ihtiyacınız yoktur. Makul 3D ve iyi 2D gücü sizin için daha iyi olacaktır. Bugünlerde piyasadaki birçok
grafik kartı 3D’de oldukça uygundur ve 2D’de uçmaktadır. 2D gerçekte, bir grafik kartını çok fazla
yormaz. Farklı üreticiler hakkında fikir edinmek için incelemelere bakın. Bazı kartlar TV çıkış, video giriş
ve hatta TV-tuner özellikleriyle gelmektedir. Bunlar güzel özelliklerdir, eğer paranız yetiyorsa, bunları
deneyebilirsiniz. Fakat genel olarak şunu söylemeliyim ki, her şeyi yapan kartlar genellikle
performanstan feragat ederler. Yani eğer süper bir sistem istiyorsanız, sadece bu işle ilgilenen bir kart
alın ve TV’yi önemsemeyin. Hatta, bu kartların bazılarından daha ucuz TV’ler alabilirsiniz. Aldığınız
kartın monitörünüze uygun olduğundan da emin olun. Çok yüksek tazeleme oranlarına sahip bir kartı
kötü bir monitörle kullanmanın da anlamı yok.
Taşınabilir Depolama: Bütün PC’ler bir çeşit taşınabilir depolama sistemine sahip olurlar, bu
sadece bir disket sürücü olsa da. Disket sürücü meselesinde, bilinmesi gereken pek bir şey yok.
Düzgün görünen herhangi birini alın ve kullanın. Şimdilerde birçok PC, ZIP sürücüler veya bir LS-120
gibi daha gelişmiş medyalar kullanıyorlar. Bir disketin 1.44MB olduğu düşünülürse, bu sürücüler
oldukça kullanışlı. Ayrıca, disket sürücüler çok da yavaş. Bu sürücülerin de ötesinde, CD-R ve CD-RW
sürücüler de şimdilerde oldukça popüler. Eğer kapasite sorunlarıyla uğraşmadan yedekleme yapmak
ve arkadaşlarınızla veri paylaşmak istiyorsanız, bir CD yazıcı alın. Şimdilerde oldukça hızlılar ve bazı
firmalar Smart-Burn teknolojisiyle PC’nizde kayıt anında başka bir şey yapmanıza bile izin veriyorlar.
Sabit Disk: Gözünüze düzgün göründüğünden emin olun. Benim görüşüme göre hep yeni bir
model alın ve bir kullanım kılavuzuna ya da en azından bir jumper diyagramına sahip olduğundan emin
olun. Fiyat ve uyumluluk açısından ben IDE öneririm. IDE alacaksanız, sürücünün UDMA destekli
olduğundan emin olun. Büyük ihtimalle anakartınız ATA-100 veya 133 destekli olacaktır. Yani, bu
kadar güçlü veri taşıyabilen bir sürücü almak isteyebilirsiniz. Makul dönüş hızına sahip bir sürücü alın.
5400 RPM sürücüler yavaş kalıyor. 7200 RPM daha iyi ve daha yüksek hızlar daha da iyiler. Fakat
gerçekten hızlı sürücüler bir sabit disk sürücü soğutucusuna ihtiyaç duyabilirler. Yani bununla
uğraşmak istemezseniz uygun bir hız/sıcaklık oranına bakın. Hız çok önemliyse SCSI arabirimine
yönelin. Fakat SCSI için ayrıca bir SCSI veri yolu donanımı almanız gerektiğini de unutmayın. Bir de,
gücünüz yeten en yüksek kapasiteli sürücüyü alın. PC’de ne yaptığınıza bağlı olaraktan bir sabit diski
ne kadar çabuk doldurabildiğinize siz de şaşıracaksınız. Büyük kapasiteli diskler şimdi oldukça ucuz,
yani bunlardan bir tane alın.
Ses Kartı: Bugünün PC dünyasında bir gereklilik.
Piyasada tonlarca ses kartı bulunmasına karşın, ben yine de
isme bakmanızı öneririm. Birçok ucuz modeli denedim ve
birçok sürücü problemiyle uğraştım. İncelemeleri okuyun,
çünkü aynı özelliklere sahip birçok marka ve model ses kartı
var. Bazı kartlar sesi geliştirmek için özel ses algoritmaları
kullanıyorlar. Bunlardan bazıları kötü, fakat bazıları da
gerçekten sesi iyileştiriyor. Üst seviye ses kartları,
genişletilebilirlik için ses kartı üzerinde her türlü giriş ve çıkışı
bulunduruyor. Bunlar ses mix veya ses-video düzenleme gibi
işlerle uğraşmıyorsanız genelde sizin için önemli olmayacaktır.
Kartın 5+1 kanal desteğine sahip olduğundan emin
olun(resim 16), çünkü bu özellik yeterli hoparlörlerle de
desteklendiğinde, PC’den gelen sesin gerçekten muhteşem
olmasını sağlıyor. Kartla birlikte, hoparlör de almak
zorundasınız. Hoparlörlere çok para ödeyebilirsiniz, ama ben
en azından 3 parçalı bir sistem (subwoofer’lı) öneririm. Derin basları ve genel sesi takdir edeceksiniz.
CD-ROM/DVD: Bir sürücü kurulum disketi olduğundan (hemen hemen bütün ünitelerde
bulunur) emin olun. İşletim sistemini kurmak için bu sürücünün çalışması gerekecektir. Bazı sürücüler
şimdilerde oldukça ucuz, yani hızlı bir tane alın: 50X veya daha hızlı. ATAPI uyumlu IDE olduğundan
emin olun. Eğer basit bir CD-ROM’dan ötesini istiyorsanız, bir DVD oynatıcı alın. Bu sürücüler de
standart CD-ROM’lardan çok da pahalı değiller ve CD-ROM’larla geriye uyumlular, yani her türlü görevi
yerine getiriyorlar. Ayrıca PowerDVD veya WinDVD gibi iyi bir DVD oynatıcı yazılımıyla PC’nizde film
izleyebilir veya DVD yazılımı kullanabilirsiniz.
Klavye ve Fare: Daha çok kişisel tercih meselesi.
Anakarta uygun bir bağlantısı olduğundan emin olun, aksi
taktirde bir adaptöre ihtiyacınız olacaktır. Çoğu yeni anakart
klavye için PS/2 veya USB bağlantısı sunuyor. Farenin
çalıştığından emin olun ve sisteminiz için uygun olan tipi seçin:
seri veya PS/2. Eğer hoşunuza giderse, standart klavyelerden
tek farkı ortadan bükülmüş olması olan “Natural
Keyboard”lardan alabilirsiniz. Bu tiplere alışmak biraz sürebilir,
fakat güzeldirler. Fareyi, kaydırma tuşları ve benzeri güzel
özelliklere sahip olanlarından alabilirsiniz. Eğer dişi fare (topsuz
olanlar) seviyorsanız, Intellimouse gibi optik farelere
bakabilirsiniz.
Sürücü Kabloları: Sabit disk, disket sürücü ve CDROM’u
anakart üzerindeki I/O’ya veya I/O kartına
bağlayabilmek için bütün kabloların olduğundan emin olun. Bu
kablolar(resim 17) genellikle anakart veya sürücü ile gelir,
fakat bazen ihtiyacınızı karşılamayabilir. Yeterince uzun olduklarından emin olun. Yırtık kablolar veya
benzeri hasarlar olup olmamasına bakın. Ayrıca, ATA/66-100 sürücülerin 80 telli IDE kablosuna ihtiyacı
olduğunu unutmayın. Normalle aynı kalınlıktalar, fakat her tel daha ince, böylece kabloya daha fazla
tel sığabiliyor. Eğer soğutma olayına önem veriyorsanız, yuvarlaklaştırılmış kabloları tercih edebilirsiniz.
Bunlar kasanızın içinde derli toplu olduklarından daha güzel gözükürler ve geniş gri şeritli kablolu
kasalardan çok daha temiz hava akışına izin verirler.
Ses Kablosu: Genellikle CD-ROM ile gelir, CD-ROM’u ses kartınıza direk bağlamanızı sağlar.
Vidalar: Yeterli vidanız olduğundan emin olun. Genellikle kasanızla birlikte yeterli sayıda gelir.
Vidaların doğru boyutlarda olduğundan emin olun. Kartları takmak için kullanılan vidaların boyutları
sürücüleri takmak için olanlardan farklıdır ve sürücüde büyük bir vida denerseniz, sürücüye zarar
verebilirsiniz.
Sistem Disketi: Bir sistem disketine sahip olduğunuzdan ve kullanılmaya hazır olduğundan
emin olun. İstediğiniz işletim sistemine uygun bir tane yaratabilirsiniz. Çalışan başka bir sisteminiz
varsa, onu sistem disketi yaratmak için kullanın. Büyük ihtimalle Windows 98 veya daha iyisini
kullandığınızda, daha kolay olan CD-ROM kurulumu yaparsınız.
Bu, sizin için donanım senaryosunun kısa bir özetiydi ve umarım PC’niz için gerekli parçaları
toplamanızda size yardımcı olur. Bütün markaları anlatma ve üreticiler için kesin öneriler yapma
şansım yok. Bu tür bir araştırma ayrıca yapılmalı.
Şimdi, sistemi kurma aşamalarına geçebiliriz…
Adım 2: Kasa özellikleri ve kapağının açılması
Herhangi bir bilgisayarın öncelikle bilgisayarı oluşturan diğer tüm parçaların içinde toplanacağı bir
kasası olmalıdır. Kasalar aynı zamanda bilgisayarın güç kaynağını da barındırdığı ve genellikle
güç kaynağı/kasa ikilisi bir arada satıldığı için doğru kasanın önemi bir kat daha artar.
Bu bölümümüzde genellikle rasgele ya da sadece fiziksel görünüşüne bakılarak seçilen kasa ve güç
kaynağı ikilisinin nasıl olması gerektiği üzerinde duracağız. Aynı zamanda kasa ve güç kaynağını
yakından ilgilendirdiğinden ATX Form-factor, ATX güç kaynağı, termal dizayn gibi konulara kısaca yer
verdikten sonra standart bir kasaya diğer bileşenlerin nasıl yerleştirilmesi gerektiğine detaylı olarak
değineceğiz ve kasa ana başlığı altında aşağıdaki beş maddeye göz atmış olacağız.
1 - ATX Form Factor
2 - ATX Güç kaynağı
3 - Termal dizayn
4 - Sistem montajı
ATX Form-Factor
Günümüzde PC’ler ismini sıkça duyduğunuz ATX standardına uymak zorundalar. ATX 1990’lı yıllarda
PC’lerde bir standart oluşturmak amacı ile başlayan ve 1997-1998 yıllarında günümüzdeki şeklini alan
yapının genel ismidir. ATX standardı, AT/Baby-AT standartlarından sonra geliştirilen, temel olarak
geliştirilmiş ve iyileştirilmiş kullanım kolaylığı yanında sistem maliyetini aşağıya çekmek(*) ve güncel
teknolojilere uyum süreci sonunda geliştirilmek zorunda kalınan bir standarttır.
ATX standardı ana kartınızın fiziksel boyutunun ne olacağına, kullanacağınız güç kaynağının tipinden,
CDROM-Harddisk-Floppy sürücülerinin yerlerine, ana kartın kasaya bağlantı noktalarına ve hatta
sistemde kullanılan fanlara kadar tüm parçaların bir standarda oturmasını sağlar. Bu sayede satın
aldığınız tüm parçaların herhangi bir uyum problemi yaşamadan bir araya getirilebilmeleri ve sağlıklı
olarak çalışabilmeleri garanti altına alınmış olur.
ATX temelde tüm standardın genel adı olsa da yukarıdaki şematik ATX yapısında
gördüğünüz gibi ATX temel olarak şaside 90 derece döndürülmüş bir Baby-AT ana karttır
denilebilir ve bu 90 derecelik döndürülmüş yapı sayesinde güç kaynağının kasa içerisindeki
konumu değiştirilebilmiştir. Yeni ana kart dizaynları sayesinde ise işlemci ve ram yuvaları
genişleme yuvalarından uzağa taşınarak hem erişim kolaylığı sağlanmış hem de yeni
konumları sayesinde tam büyüklükte genişleme kartları kullanımına imkan tanınmıştır. Yeni
ATX güç kaynağı dizaynı sayesinde ise sadece tek bir güç konnektörü ile dizayn
sadeleştirilmiş ve ATX güç kaynağı üzerindeki tek fan ile hem güç kaynağı soğutulmuş hem
de kasa içindeki sıcak havanın emilerek dışarıya atılmasına yardımcı olunmuştur.
ATX ile birlikte tüm giriş/çıkışlar ana kart üstünde toplanmış ve giriş/çıkışlar için 158.75mm x 44.45mm
yer ayrılmıştır. Bu sayede günümüz bilgisayarlarının USB, IEEE-1394(Firewire) gibi ekstra I/O
ihtiyaçları yanında ses, Ethernet yada VGA çıkışlarını ana kart üstünde I/O için ayrılmış tek bir noktaya
toplama imkanı sağlamıştır. Bu sayede kasa içindeki kablo sayısı minimuma indirilmiş, eski dizayndaki
seri ve paralel kablolar kaldırılarak interferans ihtimali de minimuma indirilmiştir.
Kısaca toparlarsak ATX kullanım kolaylığı, fonksiyonellik, maliyette iyileştirme, güncel teknolojilere
adaptasyon kolaylığı ve en önemlisi tüm parçaların bir standarda oturtulması bakımından önemlidir.
Üreticiler ATX’e bağlı kalarak sistemlerinde ufak tefek bazı değişikler yapabilseler de günümüzde ATX
uyumlu olmayan bir kasa, güç kaynağı yada ana karttan bahsetmek mümkün değildir. Şu an da ATX
v2.03 kullanılan en yaygın standarttır ve bu standardın geldiği son noktayı temsil eder..
*Örneğin ATX bir ana kart boyutunun 305mm x 244mm yada bir Baby-ATX anakartın fiziksel
boyutunun 284mm x 208mm olması gerektiğine karar verilirken, ana kartların yapıldığı standart baskılı
devrelerinin boyutunun 660mm x 457mm olduğu göz önünde bulunduruluyor. Bu sayede bir baskılı
devreden ATX standardında iki ana kart, Baby-ATX standardında dört anakart minimum fire ile
üretilebiliyor. Bu da sonuçta baskılı devre maliyetinde bir önceki standarda göre %30 bir düşüşe sebep
olabiliyor. Ayrıca sadece güç kaynağı üzerindeki fan ile sistem içindeki sıcak havanın emilmesi ile
ekstra bir fana gerek kalmadığı gibi, güç kaynağının yeni konumu sayesinde daha az ve kısa
kablolar(bu sayede PIO Mode 4/5 IDE aygıtlara uyum) kullanılarak yine maliyetten kar
edilebilmektedir. Ergonomik dizayn ve kısa montaj zamanına olanak sağlaması da iş güçü maliyeti
açısından önemlidir.
ATX Güç Kaynağı(Power Supply)
ATX standartları içerisinde bilgisayarın güç kaynağının da uyması gereken standartlar belirlenmiştir.
Güç kaynağının sağlaması gereken elektriksel güç, tip ve voltajları, güç soketleri ve tipleri, kablo
uzunlukları, fiziksel boyut, soğutma için gerekli olan fan ve tipi de bir standarda oturtulmuştur.
ATX güç kaynaklarının en büyük getirisi standart bir ATX ana kartın tek bir 20pin konnektörle
elektriksel güç ihtiyacını sağlayabilmesi yanında yazılım yolu ile bilgisayarın kapatılmasına izin
vermesidir. Yazılım yolu ile bilgisayarı kapatabilmek ve yeniden klavye ya da mouse vasıtası ile yeniden
açabilmek kullanım kolaylığı açısından oldukça önemlidir.
Günümüzde bir güç kaynağı en az ATX 2.02 standardına cevap verebilecek yapıda olmalıdır. Bu da
PS_ON#, 5VSB, PWR_OK desteği manasına gelir ki ancak bu şekilde güncel ana kartların isteklerine
cevap verebilecek bir güç kaynağı olabilir. Ve bu sayede yazılım ile bilgisayarı kapamak, LAN, Klavye
yada Mouse ile sistemi açmak günümüz bilgisayarlarında mümkün olmaktadır.
ATX güç kaynakları ile birlikte 20pin’de birleştirilen ana güç konnektörü +/- 5 ve 12V yanında sağladığı
3.3v ile de bu voltaja ihtiyaç duyan PCI genişleme kartlarına da destek verilmiştir. ( ATX Form-
Factor!ünde 20pin’lik bu ana güç konnektörünün ana kartın köşelerine ve işlemciye yakın bir yerde
konumlandırılması tavsiye edilerek işlemciye olan güç girdisinin maksimum temiz olması amaçlanır.)
ATX standartları içerisinde güç kaynağının işlemci ve ram yuvalarına yakın bir konuma alınıp, ayrıca
güç kaynağı üzerindeki fan ile sistem içerisindeki sıcak havanın da emilip dışarıya atılması
amaçlandığından güç kaynağındaki fanın önemi büyüktür. Kendi başına zaten oldukça büyük bir ısı
kaynağı olan güç kaynağı ancak yeterli bir fan ile kendisini soğutmak yanında sistem içerisindeki
havanın emilmesine yardımcı olabilir. Bilgisayarınız çalıştığı sürece güç kaynağınızın fanı da
çalışacağından güç kaynağının fanının “Ballbearing Fan” yani rulmanlı(bilyeli) fan olması tavsiye edilir.
Bu sayeden fan hem çok daha uzun ömürlü olacaktır hem de çok daha sessiz çalışabilecektir.
Günümüz bilgisayarları Gigahertz’lere varan hızlarda ve 100 milyona yaklaşan sayıda transistör içeren
işlemciler, aktif soğutmaya sahip modern çipsetler, her makinada en azından bir CD yazıcı ve DVDROM
ve çoğu bilgisayar en azından bir USB aygıta sahip. Bu yüzden de eskiden ortalama 100-135W
olan güç ihtiyacı günümüz bilgisayarlarında 250-300W civarına gelmiş durumda.
İyi bir ATX güç kaynağı(resim 19) bu ihtiyaç duyulan
300W’ı aşağıdaki tabloda gördüğüz(tablo 1) anakart
voltaj toleransları ve voltajları dahilinde hatasız
üretmelidir. 300W’a kadar olan(300W’da dahil) tüm
güç kaynakları bir tane 300W üzerindekiler iki adet
fan’a sahip olmak zorundadırlar.
Bir kasa, dolayısı ile bir güç kaynağı satın almak
istediğinizde satıcı size kasasının 300W güç kaynağına
sahip(*) olduğunu ve Pentium 4 uyumlu bir kasa
olduğunu söyleyecektir. Ancak normalde bir kasanın
Pentium 4 uyumluluğundan söz edilemez. Her standart
ATX Pentium 4 anakartı her ATX kasaya uymak
zorundadır. Ancak ilk Socket423 Pentium 4 anakartı
dizaynlarındaki gibi üçlü güç girişi barındıran (Örneğin ABIT TH7-RAID gibi) ana kartların ihtiyacını
karşılayacak soketlere sahip olup olmadığına göre bir güç kaynağına bu ana kart için uygun ya da değil
denilebilir.
Fakat zamanla üreticiler bu üçlü güç girişi tipinden de vazgeçip standart 20Pin ATX güç
konnektörü(resim 20) yanında bir sonraki sayfadaki resim 21 de gördüğünüz 4pin’li harici ATX +12V
konnektörünü Pentium 4 ve yeni nesil AMD işlemci kullanan anakartlarda kullanmaya başladılar. Yani
alacağınız kasanın güç kaynağı en azından resimdeki ATX +12V konnektörüne sahip olmalıdır
diyebiliriz. ATX AUX konnektörü ise sağladığı +3.3V ve +5V’la şu an birden çok işlemci kullanan bazı
anakartlar ve birçok server anakartında ihtiyaç duyulan bir konnektör. Ancak standart seri anakartlarda
artık böyle bir konnektöe ihtiyaç yoktur. ATX +12V konnektörü ise bazı güç kaynaklarında olmamakla
birlikte sadece bölüm sonundaki grafikte göreceğiniz gibi sadece +12V’a ihtiyaç duymaktadır. Bu
yüzden bazı anakart üreticileri standart aygıtlar için kullanılan güç konnektörlerinden +12V ihtiyacını
karşılayan bir çevirici kabloyu da paketlerine dahil etmektedirler, ancak yine de standardında bu
konnektöre sahip bir güç kaynağı her zaman tercih edilmelidir.
Aşağıdaki şemadan standart bir ATX güç kaynağında bulunan tüm konnektörlerin
karşılıklarını bulabilirsiniz. Bu şemadan belki de güç kaynağınızın herhangi bir anakarta bağlı
değilken nasıl çalıştırılabileceği gibi bazı özel durumlara çözüm getirmek ya da güç
kaynağınızı test etmek için faydalanabilirsiniz. (Örneğin; Ana güç konnektöründe herhangi
bir siyah kablo ile yeşil kabloyu(14numara) kısa devre yaparsanız güç kaynağınız açılacaktır.)
*Yaklaşık 25-30$ fiyatlar ile satılan kasaların hemen hepsi 300W güç kaynağına sahip oldukları iddiası
ile satılmaktadır. Ancak belli başlı güç kaynağı üreticilerinin açıklamalarına göre 300-350W arası bir güç
kaynağının toleranslar dahilindeki ihtiyaçlara cevap verecek kalitede olanlarının maliyeti 25$
civarındadır. Hele ki güç kaynağı 350-400W aralığında bir güç sağlayabiliyorsa fiyat bunun da çok
üzerine çıkabilmektedir. Eğer kasanın kendisi, Türkiye’ye gelmesi için gerekli yol ve ithalat masraflarını
da düşünürseniz, Türkiye’de 25$’a satılan bir kasanın gerçekten 300W çıkış verebildiğini düşünmek çok
iyimser olur.
Termal Dizayn
ATX standartları içerisinde soğutma ile ilgili önlemler alınmaya çalışılsa da günümüz sistemlerinde en
ciddi problem sıcak havanın bilgisayardan uzaklaştırılması yönündedir. Standart soğutma mantığı
aşağıdaki şemada gördüğünüz gibi ısı kaynağı üzerinde maksimum yüzeye sahip, ısı iletkenliği yüksek
bir metal plaka ve bu plakanın emdiği ısıyı plakadan uzaklaştırmaya yarayan bir fan ile çalışır.
Günümüzde bilgisayarlarda işlemci, ekran kartı ve çipsetler kendi heatsink’leri (ısıyı dağıtmak için
kullanılan metal plakalar) ve kendi aktif soğutma sistemlerine sahiplerdir. Ancak üretilen ısı bu parçalar
üzerinden uzaklaştırılsa da tam bir kapalı kutu olan bilgisayar kasası içerisinde hap solur. Geleneksel
dizaynlarda bu ısının tek çıkışı ATX gün kaynağının üzerindeki sistem içindeki sıcak havayı emen ve
aynı zamanda güç kaynağının soğumasına yardımcı olan fandır.
Ancak standart bir bilgisayarda sadece işlemci, ekran kartı ve çipset üçlüsü ısı kaynağı değildirler.
Resim 23’te gördüğünüz gibi sistem içindeki tüm aygıtlar belirli oranlarda güç tüketirler ve doğal
olarak bu çekilen elektriksel gücün bir miktarı da kullanıldığı yere göre belirli oranlarda ısıya dönüşür.
Resim 23’deki değerler standart donanımlar ile ortalama güç tüketimlerini göstermektedir. Zaman
zaman bu değer marka ve modele göre değişmekle birlikte şemada işaret edilenin oldukça üstünde
değerlere ulaşabilmektedir. (ATX güç kaynağı sayfalarında bahsettiğimiz 300W’lık bir güç kaynağına
neden ihtiyacımız olduğu konusuna da sanırım bu şema vasıtası ile yorum getirebilirsiniz.)
Geleneksel kasa dizaynlarında resim 24’de gördüğünüz gibi kasa üzerindeki hava kanalları ve 5.25”
yuvaların kenarı gibi boşluklarda içeri giren hava içerideki sıcak hava ile karışarak güç kaynağının fanı
ile dışarı atılmak sureti ile bir sirkülasyon sağlanmaktadır. Ancak bu geleneksel dizayn günümüz
sistemlerinde yeterli olmadığından kasa içindeki ikinci bir fan ile hem dışarıdan daha fazla soğuk hava
içeri çekilmekte hem de kasa içindeki hava sirkilasyonu hızlandırılmış olmaktadır. Yani başka bir değişle
kasanızın içinde güç kaynağı haricinde harici bir fan daha olmasına özen gösterin.
Montaj
Şimdi isterseniz belli bir standardın üzerinde olan ve Türkiye’de oldukça
popüler olan Elan Vital T10 üzerinde bir sistem montajına başlayalım.
Günümüzde kasalar genellikle mümkün olduğunca az vida kullanılarak,
maksimum ergonomi ve kullanım kolaylığı göz önüne alınarak üretilse de
yinede yanınızda en azından uygun uca sahip bir yıldız tornavida olsa iyi olur.
Genel olarak Elan Vital T10 standart ATX kasalara çok benzese de bir çok
yönden de farklılıklar gösterebilir. Ancak temelde birçok yönden
benzeştiklerinden ve Türkiye’de satılan ender normlara uygun kasalardan biri
olduğu için örnek olarak Elan Vital T10 kullanacağız(resim 25).
Önce kasanızı yan yatırarak kasanın altındaki tırnaklardan ön paneli kurtarın ve
“ok” yönünde çekerek kasadan ayırın. Bu işlem CDROM/DVDROM, Floppy gibi
aygıtları takabilmek için gereklidir. Her kasada bu işlem için ön paneli sökmeniz
gerekmeyebilir. Sadece bu aygıtlar için ayrılmış bölümlerin plastik kapaklarını
sökmeniz yeterli olabilir.
Daha sonra ise kasanın arkasını çevirerek yan kapağı
tutan vidayı sökmelisiniz. T10 mümkün olduğunca az
vida kullanan bir tasarıma sahip ve tüm kapaklar ayrı
ayrı sökülebiliyor. Başka markalarda kasanın üç yanını
saran tek bir kapak halinde ve dört vida ile sabitlenmiş
bir kapak olabilir.
Vidayı gevşettikten sonra(resim 27) kapağı önce yukarıya kaldırmadan
“1” numaralı ok yönünde 3-4cm kaydırmalısınız daha sonra ise “2”
numaralı ok yönünde yukarıya kaldırarak kasadan ayırabilirsiniz
kapağı(resim 28). Bu kapağı sökerek aslında kasa içinde lazım olacak
tüm bölümlere ulaşmış oluyorsunuz pratikte ön kapak ve aşağıdaki
resimde söktüğümüz yan kapak haricinde herhangi bir bölümü
sökmeye ihtiyaç yok.
Kapağı açtıktan sonra kasanın arka ve ön duvaralarını birbirine tuturan
bir taşıma parçası göreceksiniz. Bunu çıkarın(resim 29).
Kasanın içini açtıktan sonra bir HDD ve Floppy’nin takılacağı kısım ile
CDROM/DVDROM gibi 5.25” aygıtların takılacağı iki bölümü birbirine
kilitleyen anahtarı açmalısınız(resim 30). Bu sayede bu iki bölüm
bağımsız olarak sökülebileceğinden Floppy, sabit disk yada CDROM gibi
aygıtları takmanız kolaylaşır. Kilit üzerinde zaten “Lock (kilitli)” ve
“Unlock (kilitsiz)” şeklinde ibareler yazı ile mevcut olduğundan aşağıdaki
resimde gördüğünüz kilidi açmanız oldukça kolay olacaktır.
Kilidi açtıktan sonra bir HDD ve Floppy’i takacağınız bölümü “ok”
yönünde çekerek kasadan ayırabilirsiniz(resim 31). Bu şekildeki modüler
dizayn sayesinde kullanıcı en az çaba ile en kolay şekilde sık kullanılan
araçlara erişebiliyor.
Floppy ve HDD takılan kısmı söktükten sonra ise resim 32’de
gördüğünüz gibi CDROM/DVDROM gibi 5.25” aygıtları takacağınız
bölümü “ok” yönünde yukarıya doğru çekerek kasadan ayırabilirsiniz.
Tabii ki bu söktüğünüz iki bölümü şimdi uyguladıklarınızın tersini
uygulayarak tekrar yerlerine takabileceğinizi söylememe gerek yok.
Adım 3: Kasayı Hazırlama
Bu noktada, önünüzde kapağı açılmış yeni bir kasa olmalı. Bu kasayı yeni bir sistem için kullanmadan
önce, onu kullanılmaya hazırlamanız lazım. Aşağıdaki listeyi takip edin ve hazır olduğundan emin olun.
Bu listedekilerin hepsi sizin kasanız için gerekli olmayabilir ve daha önceden kullandığınız bir kasayı
kullanacaksanız, bunların birçoğu veya hepsi zaten yapılmış olabilir. Yine de, bu kullanışlı bir listedir.
Şimdi kasanın kapağı açık olduğunda göre, kasa ile gelen vidalara bir göz atmanın zamanıdır. Bunlar
genellikle kasanın içinde duran küçük bir plastik paket içerisinde tutulurlar. Bu paket içerisinde şunları
bulacaksınız:
• Kasa vidaları – Kartları takmak için kullanılan tip(resim 33).
• Daha küçük vidalar – Kasa vidaları gibidirler, sadece boyutları
daha küçüktür. Anakartı monte etmek için kullanılır(resim 34).
• Standofflar – Bunlar anakartı, monte plakasından 1/8 inç civarında uzak
tutmak için kullanılan vidalardır(resim 35). Uçları küçük kasa vidalarının
takılabileceği şekildedir. Eğer bir AT kasanız varsa, küçük beyaz
standofflar bulabilirsiniz. Bunlar, metal standoff ile aynı görevi görürler,
fakat anakarta monte edilmişlerdir ve kasadaki yuvalara otururlar. Metal
standofflarla karşılaştırıldığında daha kullanışsızlardır, fakat aynı işi
görürler. Son olarak, bazı kasalar küçük metal toka biçiminde standofflar
kullanırlar. Bunlar anakart monte plakasındaki küçük dikdörtgensel
deliklere otururlar(resim 36). Bunlar da biraz kullanışsızdır.
• Contalar – Bunlar alet çantanızdan alıştığınızın aksine genellikle küçük, gevşek contalardır
(resim 37). Anakartınızı vidalardan korumak için kullanırlar. Bazı anakartlar vidaları devreden
uzak tutmak için metal plakalara sahiptir ve bu durumda contalara ihtiyaç yoktur.
Şimdi, yapılması gereken şeyleri inceleyelim.
1. Temiz Kasa – Kasa yeniyse, bu pek sorun değildir. Ama daha
önceden kullanılmışsa, büyük ihtimalle bir temizliğe ihtiyacı vardır.
İçini bir bez veya sıkıştırılmış hava ile temizleyin. Güç kaynağındaki
fanın tozlu olmadığından emin olun. Bir bez ile onu da temizleyin.
2. Güç Kaynağını İnceleyin – Kasaya sıkıca monte
edildiğinden, temiz olduğundan ve bölgenize uygun voltaj
kullandığından (ABD için 110V ve Türkiye de dahil diğer
birçok ülke için 220V) emin olun.
3. Güç Anahtarını İnceleyin – Güç anahtarının sıkıca monte
edildiğinden(resim 38) ve güç kaynağına doğru
bağlandığından emin olun. Birçok AT kasada güç düğmesi 4
kabloyla güç kaynağına bağlanmış durumdadır. ATX kasalarda, güç düğmesinin serbest bir tane kablosu
vardır. Bu kablo daha sonra anakarttaki güç düğmesi bağlantısına takılacaktır. Güç kaynağı güç düğmesine
bağlı olmalıdır ve bağlantılar elektrik bantı ile çevrelenmelidir.
4. Ayakları Kurun – Bunlar kasanın altındaki deliklere takılan küçük aletlerdir(resim 39). Kasa masanızda
bu ayaklar üstünde durur. Kasa daha önceden kullanıldıysa veya pahalı bir kasanız varsa, bu işlem zaten
yapılmıştır.
5. Kasa Fanını Kurun – Bazı durumlarda, kasanızın ön
tarafında bulunan kısma vidalarla takılan ayrı bir fan
kurmak isteyebilirsiniz. Fanın havayı kasanın dışına değil
içine doğru üflediğinden emin olun. Bu, sistem içindeki
havanın dolaşımına yardımcı olur. Birçok kasada bu zaten
kuruludur, yani pek önemsemeniz gerekmez. Bazılarında
da içeri toz girmesini engellemek için küçük bir filtre
bulunur.
Sürücü Yuvalarını Çıkartın – Yeni bazı ucuz kasalarda
sürücü yuvalarında metal plakalar olabilir. Bu gerçekten
oldukça can sıkıcıdır. Bir sürücü takmak istediğinizde ve
büyük ihtimalle isteyeceksiniz, bunları çıkartmanız gerekir.
Kullanmak istediğiniz sürücü yuvasını seçin (genellikle
tower kasalarda en üstte) ve metal plakaları çıkartın.
Bunlar metalle bağlanmıştır, yani bunları çıkartmak için
bazı kesme, kırma ve bükme hareketlerinde bulunmanız gerekebilir. Kasaya ve kendinize zarar
vermemeye dikkat edin. Plaka çıkartıldığında keskin uçlara sahip olacaktır. Daha iyi kasalarda bu
yuvalar plastik ve kolaylıkla çıkartılabilir plakalarla kapatılmıştır.
Adım 4: Ana kartınızı Ayarlayın
• TOPRAKLAMA HAKKINDA
Ana kartı kurmaya hazır hale getirmenin zamanı geldi. Bu adımla beraber bundan sonraki birkaç adım
size bunu nasıl yapacağınızı anlatacak. Bu adımla beraber hafızanın ve CPU’nun kurulumunu, anakartı
kasaya takmadan önce yapmak çok daha kolay. Tabi ki bu işlemler anakart kasadayken de yapılabilir,
hatta önceden kurulu bir PC üzerinde çalışıyorsanız zaten böyle yapıyor olacaksınız. Fakat PC’yi baştan
kuruyorsanız, ana kartın kurulumu ve ayarlarını kasa dışında yapmak daha kolay.
Ana kart, ilk kez PC kuran birisinin en çok korktuğu parçadır. Fakat aslında o kadar korkulması
gerekmiyor. Aslında birkaç basit kuralı uyguladığınız sürece oldukça kolay kurulur.
Bunlardan birincisi, kullanım kılavuzunu okumak ve ne anlattığını anlamaktır.
Kılavuzda anlamadığınız kelimeler veya konular varsa, öğrenin. Bu çok önelidir,
çünkü bazı şeyleri anlamamak, basit hatalara yol açabilir.
İkinci olarak, bir jumperı nasıl kullanacağınızı bilmelisiniz. Öncelikle anakartın
oldukça fazla ayarı olan bir şey olduğunu unutmayın. Bunun amacı, çok farklı
donanım konfigürasyonlarıyla çalışma imkanı sağlamaktır. Anakarttaki ayarlar
elektrik taşıyan devrelerle yapılırlar. Jumper(resim 40), elektrik akımı taşıyabilen
bir çift pin’dir. Bu pin’ler birbirlerine bağlı olmazlarsa devre bozulur. Yani, jumperın
kontrol ettiği ayar ‘kapalı’ duruma geçer. Eğer bu iki pin üzerine ilgili kapağı
takarsanız, devre tamamlanır ve anakartın konfigürasyonu değişir. Bu, bir jumperın temel mantığıdır.
Gerçek hayatta ise, jumperlar ikiden fazla pin’e sahip olabilirler. Bazen JP1 veya benzer bir şekilde
isimlendirilmiş özel bir jumper üç veya daha fazla pin’den oluşabilir. Bu durumda, kılavuzda hangi
pin’leri birbirine bağlayacağınız ve bu şekilde hangi ayarı elde edeceğiniz yazar. Kılavuzu anladığınız
sürece, hiçbir sorun yoktur.
Ana kartınızı kurarken genellikle kullanacağınız CPU’ya göre ilgili
jumperları da ayarlamanız gerekir. “Genellikle” diyorum, çünkü bu iş için
bazı kartlar jumper kullanmıyor. Bu aralar pek görülmüyor olsa da, bazıları
DIP switch’leri kullanıyor(resim 41). Daha yeni ana kartlarda ise, bu tür
ayarlar özel bir BIOS programı aracılığıyla yapılıyor. Eğer kurduğunuz
anakart jumpersız ise, bu adımı rahatlıkla atlayabilirsiniz, çünkü bu ayarlar
sonra yapılacaktır. Fakat yine de okumak isteyebilirsiniz, çünkü bazı
jumpersız tasarımlarda bile az da olsa jumper bulunuyor ve jumpersız
tasarımda bile ne yapmanız gerektiğini bilmeniz gerekebilir.
Ana kartınızın kılavuzunu yanınızda bulundurmanız gerekiyor. Eğer kılavuzunuz yoksa, üreticinin web
sitesine girin ve bu bilgiyi orada bulmaya çalışın. Telefon aracılığıyla firmanın teknik servisine ulaşmayı
da deneyebilirsiniz. Bazı durumlarda da jumper ayarları anakart üzerine basılmışlardır. Eğer bu bilgi
elinizde yoksa, şanssızsınız. Ne yazık ki, ana kartların ayarları çok fazla olduğu için bir çeşit dokümana
sahip olmanız gerekmektedir. Eğer eski bir ana kartla uğraşıyorsanız, üreticiyi bulmaya çalışmanız da
zaman alabilir. Genellikle BIOS ID numaralarını kullanarak bu anakartı Internet’ten bulabilirsiniz.
Ana kart kılavuzları iki biçimde gelirler. Bazıları CPU çekirdek voltajı, I/O voltajı, çarpan ve sistemi veri
yolu hızı için ayrı jumper veya DIP switch listeleri vererek donanım düşkünlerinin sevdiği biçimdir.
Bunların her birisi için ayarları anlatırlar. Bu biçim, arttırılmış kontrol nedeniyle daha iyidir. Diğer
kılavuzlar bilinen CPU’lar için bir liste sunarak, bunlar için ayrı ayrı ayarları verirler. Bu biçim son
kullanıcı için daha kolay olsa da, daha fazla kontrole (mesela overclock) sahip olmak istediğinizde daha
kullanışsızdır. İyi kılavuzlar her ikisini de yaparlar: hem ayrı ayrı jumper ayarlarını anlatıp hem de
işlemcilere göre ayarları verirler.
Anakartla oynarken dikkatli olun. Jumperları ayarlarken onu bir statik paket üzerine koymak en iyisidir.
Anakartı her zaman düz bir yüzeyin üzerine koyun, halı veya benzer bir yüzeyin üzerine değil. Karta
ellemeden önce de mutlaka kendinizi topraklayın. Kartı tutarken, mümkün olduğunca kenarlarından
tutun.
TOPRAKLAMA HAKKINDA: Bilgisayar parçalarını ellemeden önce vücudunuzu
topraklamak oldukça önemlidir. Tüm işlemciler ve ana kartlar statik elektrikle zarar görebilen
hassas cihazlardır. Bu yüzden takana kadar orijinal
ambalajlarında saklanmaları gerekir. Montaj esnasında
işlemcinin kenarlarından tutulmalı, asla metal kısımlarına
dokunulmamalıdır. Sadece yürüyerek bile vücudunuz çok fazla
statik elektrikle yüklenebilir. Bunu hissetmeyebilirsiniz ve
büyük ihtimalle de hissetmezsiniz, fakat bu yük bir bilgisayar
parçasını bozmak için yeterlidir. Bir işlemciye asla
vücudunuzu topraklamadan dokunmayın(resim 42). Bu,
ayağınız halıdayken bir prize dokunmakla aynı etkiye sahiptir.
Vücudunuzu topraklamak için antistatik bileklikler
kullanmalısınız. Eğer bunu yapamıyorsanız elektronik
parçaları tutmadan önce en azından, iki elinizle PC’nizin
kasanıza dokunarak kendinizi topraklayın. Tabi ki toprağa bağlı herhangi bir iletkeni de bu iş
için kullanabilirsiniz. Böylece cihazlara zarar verebilecek elektrik akımlarının oluşması
önlenir.
Adım 5: CPU’yu Kurun
İşlemci bilgisayarın en hassas parçalarından biri olduğu için ana karta takarken çok dikkatli
olmalısınız. Herhangi bir şekilde aşağıdaki talimatlardan birini atlar veya tam olarak yapmazsanız
işlemciniz, dolayısıyla da bilgisayarınız bozulup çalışmayabilir.
Genel olarak bir bilgisayar kurulumunda öncelikle işlemcinin takılması tavsiye edilir. Böylece
montajı yapan kişi işlemci yuvasına diğer parçalar tarafından engellenmeden rahatça ulaşabilir. Bu
yüzden hafıza ve genişleme kartlarını takmadan ve ana kartı kasaya yerleştirmeden önce işlemciyi ve
heatsinki takınız.
İşlemciyi takmadan önce heatsinki işlemci yuvasındaki yerine yaklaştırıp, heatsinkin üzerinde
bulunan fanın ana karta giden güç kablosunun uzunluğunu kontrol ediniz. Eğer kablo ana karttaki güç
girişine rahatça ulaşamıyorsa heatsinki veya üzerinde bulunan fanı başka bir yöne çevirmeniz
gerekebilir. Eğer heatsinkin farklı şekilde takılması yeterli olmuyorsa heatsink üzerindeki fanı çevirmek
için aşağıdaki adımları takip edin.
1. Öncelikle fanın hangi tarafının üstte olduğunu bir
yere not edin. Fanın daha sonra baş aşağı takılması heatsinkte biriken
ısının rahatça etrafa dağıtılmasını engelleyecektir. Bu da işlemcinizin
aşırı ısıdan yanarak bozulmasına neden olabilir.
2. Fanı heatsinke tutturan vidaları uygun
bir tornavida ile sökün(resim 44).
3. Fanı, kablosu ana karttaki güç girişine
rahatça erişecek şekilde yerleştirin.
4. Üst tarafın daha önce not ettiğiniz
şekilde olmasına dikkat ederek fanı heatsinke vidalayın.
Yukarıdaki adımlar fan kablosu ana karttaki güç
girişine rahatça ulaşamadığı zamanlarda
uygulanmalıdır. Bu işlemlerin daha önce yapmanız
işlemcinin takılması esnasında oluşacak zaman
kayıplarını, dolayısıyla da termal pasta gibi
maddelerin ortamla etkileşip bozulması olasılığını
azaltacaktır.
5. Resim 45’de bir işlemci yuvası
gözükmektedir. Temel olarak işlemci yuvalarının
çoğu kare biçimindedir ve bunlara “socket” tipi
işlemci yuvaları denir. Farklı olarak “slot” tipi,
işlemcinin ana karta dik olarak takıldığı işlemci
yuvalarda vardır. Fakat bunlar günümüzde çok
az kullanılmaktadır. Bu yüzden burada sizler socket tipi yuvalara işlemcilerin nasıl takıldığını
anlatacağız. İşlemci yuvasının yanında bulunan kilitleme-açma kolu işlemcinin yerine
sabitlenmesinde kullanılır. İşlemciyi takmadan önce bu kolu yana doğru çok az çekerek
yukarı doğru dönmesini engelleyen çentikten kurtarın.
6. Daha sonra bu kolu yaklaşık 90 derece kadar yukarı çevirerek yuvayı işlemci takılabilecek
hale getirin(resim 46).
7. Bazı işlemci yuvalarında bu kol 90 dereceden fazla
dönebilmektedir. Bu durumda kolu dönebileceği maksimum açıya kadar
döndürün. Kolu asla zorlamayın. Resim 47’de işlemci takılmaya hazır bir
işlemci yuvası görülmektedir.
8. Aşağıdaki resimde işlemcinin alt kısmı, yani bağlantı iğnelerinin
olduğu kısım gözükmektedir.
Eğer dikkat ederseniz bu iğnelerden bazı köşelerde yoktur. Aynı şekilde işlemci
yuvasında da bazı köşelerde iğnelerin gireceği delikler bulunmaz. İşlemciyi
takarken bu köşeleri karşı karşıya getirmeli ve işlemciyi bu şekilde yuvasına
takmalısınız. Referans alabileceğiniz başka bir nokta daha vardır. Bazı
işlemcilerde işlemcinin bir köşesi üçgen şeklinde kesik veya küçük bir okla
işaretlidir. Bu kısım açma-kilitleme kolunu işlemci yuvasına bağlayan noktaya
yakın olmalıdır. İşlemcinin yönünün doğru olduğundan emin olduktan sonra bir
sonraki adıma geçin.
9. İşlemciyi yavaşça yerine bırakın. İşlemciyi takarken asla güç
kullanmayın. İşlemci yuvları ZIF (Zero Insertion Force) socket tipindedirler ve bu
da güç kullanımına gerek olmadığı anlamına gelir. Eğer işlemciyi bıraktığınızda
yerine oturmazsa işlemcinin yönünü kontrol edin ve açma-kilitleme kolunun
sonuna kadar döndürülmüş olduğundan emin olun. Kesinlikle işlemciyi
zorlamayın.
10. İşlemci yuvasına oturduktan sonra açma-kilitleme kolunu indirerek işlemciyi sabitleyin.
Kolun tekrar çentiğin altına girmesine dikkat edin. İşlemciyi taktıktan
sonra artık heatsinki ve fanı takabilirsiniz(resim 50). Asla fanı ve
heatsinki tamamen takmadan işlemciye güç vermeyin.
11. Bazı işlemcilerin üstünde dört köşede yuvarlak plastikler
bulunur(resim 51). Bunlar işlemcinin ortasında bulunan kısmın aşırı basınç
altında ezilmesini önlemek için yapılmışlardır. Bu plastikleri asla yerinden
sökmeye çalışmayınız ve eğer hasarlıysalar satınaldığınız yere geri götürünüz.
Bazı işlemcilerde ortadaki kısım başka şekilde (örneğin sert metal muhafaza)
korunduğundan bu plastikler konulmamışlardır.
12. Resim 52’de genel olarak kullanılan heatsink ve
sabitleme mekanizması gösterilmiştir. Eğer işlemcinin
beraberinde bir heatsink veya fan gelmemişse dışarıdan aldığınız
fanın ve heatsinkin işlemcinize uygun olup olmadığını ilgili
internet sayfalarından öğrenmelisiniz. Genel olarak üreticiler
işlemcinin yanında uygun özelliklere sahip fanı ve heatsinki
verirler ve bunları kullanmanız işlemcinizin sağlığı açısından
tavsiye edilir. Şekil ve büyüklükleri değişse de genel olarak
heatsink ve fanların takılma şekli aynıdır. Heatsinkin ortasında
uçları delik olan metal bir mandal vardır. Bu mandalın uçları
işlemci yuvasının üst ve altındaki çentiklere takılarak heatsink
sabitlenir. Diğer bir sabitleme mekanizması ise heatsinkin ana
kart üzerine oturtulması ve daha sonra aynı işlemcide bulunan
açma-kapama kollarına benzer kolların çevrilmesiyle kolayca
sabitlenmesini sağlar.
13. Aşağıdaki resimde alt tarafı basamak şeklinde olan bir heatsink görülmektedir. Bu tür
heatsinklerde basamak şeklindeki kısım işlemci yuvasının üst
tarafına denk gelmelidir. İşlemci yuvalarında “socket ...” yazan
ve yukarı doğru yükselen kısmı yuvanın üst tarafındadır. Eğer
heatsink işlemci yuvasına paralel değilse veya işlemci yuvasına
değiyorsa işlemcinir aşırı ısınıp bozulabilir.
Bazı heatsinklerin alt kısmı tamamen düzdür ve basamak
bulunmaz. Bu şekildeki heatsinklerde doğru yönü bulmanız için
sabitleme mandalını referans almalısınız. Heatsink, mandalın
bükülmüş olan kısmı işlemcinin ortasına ve uzun kısmı işlemci
yuvasının üstüne gelecek şekilde takılmalıdır. Heatsink eğer
işlemcinin ortasına tam olarak değmiyor veya işlemci yuvasıyla
temas ediyorsa işlemciniz aşırı ısınıp yanabilir.
14. Heatsinki düzgün olarak takabileceğinizden emin olduktan sonra sıra alttaki termal
pasta üzerinde bulunan ince filmi kaldırmaya gelir(resim 54). Bu
termal pasta işlemcinizle heatsink arasında kalarak ısı transferinin
kolayca yapılmasına yardımcı olur. Eğer termal pasta kullanılmazsa
işlemcinin ortası ve heatsink birbirlerine tam olarak temas etmeyecek
ve arada boşluklar kalacaktır. Bu da ısının heatsinke aktarılıp
dağıtılmasına engel olacaktır.
• Dikkat etmeniz gereken bir diğer konu da termal pastaya
eliniz ile dokunmamanız gerektiğidir. Elinizdeki yağ veya ortamda
bulunan tozlar bu maddenin ısı iletkenliğini düşürebilir ve ısının
heatsinke aktarımını yavaşlatabilir. Bu yüzden filmi kaldırmadan önce
heatsinki rahatça takabileceğinizden emin olmalısınız. Filmi kaldırırken
bir ucundan tutarak yukarı doğru hızlıca çekin. Koruyucu film
kaldırıldıktan hemen sonra heatsink takılmalı, termal pastanın ortam ile etkileşme süresi minimumda
tutulmalıdır. Bu yüzden heatsinki ilk seferde takmalısınız. Eğer filmi çıkardıktan sonra heatsinki yanlış
takarsanız termal pasta yanlış şekilde dağılabilir ve dolayısıyla kullanılmaz hale gelebilir.Bazı ana
kartlar, önbellek boyu ve tipini belirlemek için de bir jumper kullanırlar. Eğer gerekiyorsa, bunu şimdi
ayarlayın. Eğer birçok durumda olduğu gibi dahili önbelleğiniz varsa, bununla ilgilenmeniz gerekmez.
Bazı ana kartlar da isteğe göre AT veya ATX güç kaynağı kullanmanıza izin verir. Kullandığınız tipe
göre bir jumper ayarlamanız gerekebilir.
Bunu da yaptıysanız, konfigürasyon hemen hemen bitmiş demektir. Artık üretici tarafından
yapılmış diğer ayarları doğru olmaları açısından iki kere kontrol etmelisiniz. CMOS silme jumperının
doğru olduğundan emin olun ki BIOS ayarlarını sonra değiştirebilin. Pil jumperının da harici pil yerine
kart üzerindeki pili kullanacak şekilde ayarlı olduğundan emin olun. Eğer FLASH BIOS’u aktif hale
geçiren bir jumper varsa, bunun kapalı durumda olduğundan emin olun. Ayrıca, kart üzerindeki kontrol
aygıtlarını aktif hale geçiren jumperların doğru olup olmadığını da kontrol edin. Bütün bu ayarlar
normalde doğru ayarlanmıştır, fakat yine de emin olun. Birçok ana kartın bu özellikleri BIOS aracılığıyla
kontrol ettiğini ve PC’yi çalıştırdığınızda ayarlamanız gerektiğini unutmayın.
Bütün yaptıklarınızı iki kere kontrol edin. Fazla güvenlik, hata yapmaktan daha iyidir.
Adım 6: Hafızayı Kurun
Şimdi hafıza modüllerinizi kurmalısınız. Ana kartınız için doğru tip hafızaya sahip olduğunuzdan emin
olun, fakat buna zaten satın alırken dikkat etmiş olmalısınız.
Eski makinelerde, izleyecek birkaç kurulum prosedürü vardır. Ana kart üzerindeki hafıza bankalarının
dolu olduğundan emin olun. Hafıza bankaları, kılavuzunuzda anlatılmıştır. Bir Pentium sistemde, 72
pin’lik SIMM’ler çiftler halinde takılabilir. DIMM’ler ise tek takılabilirler. 486 sınıfı makinelerde, 72 pin’lik
SIMM’ler tek takılabilirler, fakat 30
pin’lik SIMM’ler dörderli gruplar halinde
takılmalıdır.
Birçok sistem 168 pin’lik SDRAM veya
DDR-DRAM gibi daha yeni hafıza
biçimlerini kullanıyor(resim 55). Bu
sistemlerde, hafıza her türlü
kombinasyonda veya tek başına
takılabilir.Yani, modern teknoloji
kullanmanız dolayısıyla bu iyi bir haber.
Bu kılavuzu kullanan birçok insanın
hafıza bankalarıyla uğraşmayacak
kadar yeni donanıma sahip olduğunu varsayıyorum.
Şimdi kuruluma geçelim:
1. Hangi yuvaları kullanacağınıza karar verin ve hafızayı bu yuva üzerinde hizalayın.
Modül, doğru şekilde oturacak biçimde tasarlanmıştır. Hafıza yuvasındaki küçük çentiği bulun
ve modülü, çentiği modüldeki boşluğa gelecek şekilde hizalayın. Oldukça kolay bir işlem.
2. Modülü yerleştirin. SIMM’leri (30 pin veya 72 pin) 45 derecelik bir açıyla itmeniz
gerekmektedir. DIMM’ler ise (SIMM’den yeni her türlü tip) dik otururlar.
3. Modülü yerine sabitleyin. Doğal olarak, SIMM’ler ana kartta 45 derecelik açıyla
durmayacaklar. Dikey pozisyona doğru döndürün. Bu birazcık güç gerektirebilir, fakat fazla
zorlamayın. Eğer çok sertse, büyük ihtimalle ters takılmıştır. Dikey olduğunda, küçük plastik
veya metal klipslerin SIMM’i yerine sabitleyecek şekilde kapandığını göreceksiniz. DIMM’lerde
yapmanız gereken tek şey DIMM’in iki ucundaki kaldıraçları kapatmak.
4. Eğer kapanmıyorlarsa, DIMM
yuvaya tamamen oturmamış
demektir. Birçok durumda siz
DIMM’i yuvaya ittiğinizde
kaldıraçlar otomatik olarak
kapanacaktır(resim 56).
İşlem tamam. Şimdi bu adımları bütün hafıza modülleriniz için uygulayın. Hepsini bitirdiğinizde,
yaptıklarınızı iki kere kontrol edin.
Adım 7: Ana kartı Kurun
Şimdi ana kartı kasaya monte etmeniz gerekiyor. Eğer bu kılavuzu izliyorsanız; CPU, fan ve hafıza ana
karta kurulu olmalı. Yani bu tümden kurulumu bir seferde kasaya monte edeceksiniz.
1. Kasa çalışma için düzgün konuma getirildiğinde, ana karttaki delikleri ve kasadaki veya ana
kart monte plakasındaki delikleri bulun(resim
57). Ana kartı plakanın tam üstünde tutarak
hangi deliğin hangi deliğe denk geleceğini
bulmak isteyebilirsiniz. Bunu yapabilmek için
güç kabloları gibi kasadaki bazı öğeleri dışarı
çıkarmanız gerekebilir. Fakat, buradaki önemli
nokta, ana karttaki birçok delikten hangilerinin
sizin ana kartınızla kullanılacak olması. Bütün
ana kartların farklı yerlerde monte delikleri
bulunmaktadır.
2. Şimdi resimde gösterilen distanslarınızı (Spacer) alın ve
kasadaki veya monte plakasındaki uygun deliklere
vidalayın(resim 58). Levhaları, 3/16” tornavida veya elle
sıkıştırabilirsiniz. Bazı kasalarda yerlerine oturan küçük distans
(spacer) ‘lar bulunur. Bunları monte plakasının arka tarafından
itersiniz ve onlar yerlerine otururlar.
3. Kasadaki oldukça uzun deliklerin üzerine gelen ana kart
delikleri için, ana karta bir plastik standofflar takın. Standofflar
ana karttan çıkacak ve onları yerinde tutmak için genişleyecek.
Standoffun diğer ucundaki küçük disk daha sonra uzun
deliklere girmesi için kullanılacak. Eğer kasanızda uzun delikler
yoksa, bu adımı önemsemeyin. Birçok kasa ana kartı tutmak
için sadece metal distans (spacer) vidalarını kullanıyor. Yani hiç önemli değil.
4. Şimdi ana kartı kasaya doğru kaydırın. Distans (spacer) ‘lar üzerine oturduğundan ve bütün
distans (spacer) ‘ların da ana kartta mevcut bir delikle hizalandığından emin olun. Eğer
taktığınız standofflar varsa, onların da uzun deliklerin geniş uçlarına oturduğuna emin olun.
Sonrasında dar parçanın üzerine doğru kaydırın, böylece standoffları kilitleyin. Standofflar
kilitlendiğinde, bütün distans (spacer) ‘lar hizalı olmalı. Eğer çıkartılabilir ana kart monte
plakası olan bir kasanız varsa, ana kartı sadece plaka üzerinde daha önceden takılı olan
distans (spacer) vidaları üzerine oturtun ve hepsinin ana karttaki deliklerle hizalı olduğundan
emin olun. Bunu yaptığınızda, I/O bağlantıların (paralel, klavye ve fare portları) arkaya doğru
baktığından ve kasanın arka tarafındaki deliklere tam olarak hizalı olduğundan da emin olun.
Bazı kasaların bu arka kısmında zayıf ve çıkartılabilir bir plaka bulunur. Ana kartın ilgili
parçalarını dışarı çıkartacak şekilde bu delikleri o plakada açabilirsiniz. Diğer kasalar bu arka
kısmı kasanın bir parçası olarak tutarlar ve deliklerin metal kapaklarını çıkartabilmek için düz
uçlu bir tornavida kullanmanız gerekir. Bu adım da bittiğinde, ana kartınız kasada oturuyor,
vida delikleri distans (spacer) ‘la hizalı ve I/O bağlantılar kasanın arkasından çıkıyor olmalıdır.
5. Ana kartı sıkıştırmak için kullanacağınız vidaları alın(resim 59). Eğer
vidaların başı çok genişse ve ana karttaki devreyle temas
edebileceğini düşünüyorsanız, her deliğin üstüne plastik bir conta
koyun. Büyük ihtimalle bir vida aracılığıyla topraklandığı için
açılmayan ATX ana kartlara rastlamıştım.
6. Ana kartı sıkıştırın. Vidaları ve gerekiyorsa contaları her bir distans (spacer) ‘a takın. Önce elle
sıkıştırın, daha sonra tornavida kullanın. Çok fazla sıkıştırmadığınızdan emin olun. Ana kartı
kırmak istemezsiniz. Ana kartın kasa içinde hareket etmeyeceği kadar sıkıştırmak yeterlidir.
7. Ana kartı çıkartılabilir bir monte plakası üzerine takıyorsanız, plakayı da kasaya geri takın. Bazı
durumlarda, plaka yandan takılıyor olabilir. Bu tiplerde, plakanın alt ucunu kasanın alt
tarafındaki bir ray üzerine oturtup yukarı doğru çevirmeniz gerekir. Plakanın üst tarafı kasayla
temas ettiğinde vidalamanız gerekebilir veya yaylı bir sistem onu sıkıştıracaktır. Diğer
kasalarda, plaka arkadan takılıyor olabilir. Bu plakalar daha sonra ana kartı çıkarmak
istediğinizde kolayca çıkartılabilir.
8. Yaptıklarınızı iki kere kontrol edin. Ana kartın arka tarafının kasanın veya monte plakasının
hiçbir yerine temas etmediğinden emin olun. Yuvaların ve bağlantıların kasanın arkasındaki
deliklerle tam hizalı olduğundan emin olun. Ana kartın sıkıca durduğundan da emin olun. Ana
kartın herhangi bir noktasından ittirdiğinizde hareket etmiyor olmalı.
Adım 8: Ana kartın Kasayla Bağlantılarını Yapın
Bu adımda, ana kartı güç kaynağına ve diğer kasa bağlantılarına bağlayacaksınız.
NOT: Eğer çıkartılmış bir ana kart monte plakası üzerinde çalışıyorsanız, aşağıdaki bağlantıları
yapabilmek için plakayı kasaya geri takmanız gerekmektedir.
1. Ana karta güç kablosunu bağlayın. Bir ATX
ana kartta, güç bağlantısı tek bir 20 tellik
bağlantıdan ibarettir. Doğru kurulum için de
işaretlenmiştir. Sadece takmanız
yeterlidir(resim 60) .
2. CPU fanına güç bağlayın. Birçok CPU fanı bir
adet güç kaynağı kablosuna bağlanırlar. Ayrıca
genellikle bir sürücüye bu kabloyu boş
bırakabilmek için bir ara
kablo görevi de
görürler. Diğerleri ise
ana karta bağlanan 3
pin’li küçük bir kabloya sahiptir. Bu tipleri sadece ana karta bağlamanız
yeterlidir. Bağlantı genellikle CPU_FAN 1 veya benzeri bir şekilde
isimlendirilir(resim 61).
3. Kasa bağlantılarını inceleyin. Ana karttaki kasa bağlantılarını ve bunların kasadaki karşılığı
olan kabloları inceleyin. Bağlantılar genellikle ana kartın aşağı kısımlarına doğru yer alan
büyükçe bir pin bloğu şeklindedir. Bazı ana kartlar pin’leri isimlendirir, fakat en iyisi bunun için
kullanım kılavuzuna bakmaktır. Çünkü bazen hangi ismin hangi pin’e ait olduğunu ana kart
üzerinden anlamak güç olabilir. Eğer iyi bir kasanız varsa, her kablonun hangi özellik için var
olduğunu üzerlerindeki isimlerden anlayabilirsiniz. Eğer kablolarda isim yoksa, kabloyu diğer
ucuna kadar izleyip hangi özellik için orada olduğunu kendiniz anlamalısınız. Bağlarken, 1.
pin’ler için kılavuza bakın ve her kablonun doğru şekilde bağlandığına emin olun. Eğer bir
özelliğin çalışmadığını fark ederseniz, kabloyu ters çevirmeniz gerektiğini de unutmayın.
Aşağıdaki adımlar her kabloyu ayrı ayrı anlatmaktadır:
4. Turbo düğmesini bağlayın. Eğer kasanızın böyle bir düğmesi varsa. Yoksa, kabloyu katlayıp
bir yerlere sıkıştırabilirsiniz.
5. Güç düğmesini bağlayın. Sadece ATX form biçiminde. ATX
makinelerde, güç düğmesi, güç kaynağı yerine direk olarak ana
karta takılır(resim 62). Kullanım kılavuzunuza bakın. Bağlantı
genellikle PWR_SW veya PWR şeklinde isimlendirilmiştir. Bunu
yanlış yapmanız sisteminizin açılmamasına yol açar.
6. Reset düğmesini bağlayın. Her türlü takılabilir, sadece doğru pin’e taktığınızdan emin olun.
Pin’ler RST veya RESET şeklinde isimlendirilmiş olabilir, ama en iyisi siz yine kullanım
kılavuzuna bakın.
7. Güç LED’i / Tuş Kilidi düğmesini bağlayın. Bazı sistem kasaları
bu iki aygıtı 5 pin’li tek bir fişle hallediyor. Fakat eğer kasanızın bir
tuş kilidi yoksa, tek başına da olabilir. Ana kart büyük ihtimalle ilgili
şekilde isimlendirilmiştir. Sadece fişi yerine takın. Eğer sisteminizin
ikisi için ayrı yerleri varsa, ayrı ayrı takın.
8. Turbo LED’i takın. Turbo düğmesi gibi, bu da eskilerden kalma bir şey. İstiyorsanız
bağlayabilirsiniz, fakat birçok ana kart bu ışı